Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

sızmak ne demek?

 - 4 sözlük, 4 sonuç.

Divanü Lügati't-Türk

sızmak anlamı
sızmak, erimek; (güneş) belirmek, ucu görünmek; arıklamak, zayıflamak

Güncel Türkçe Sözlük

sızmak, -ar anlamı
(nsz) 1. İnce aralıklardan veya gözeneklerden az miktarda ve belli olmadan yavaş yavaş akmak, çıkmak: "Cam kenarlarından sızacak esintiyle hasta olacağından korkar." -S. Birsel. 2. Gizli tutulan haber, sır vb. şeyler duyulmak, yayılmak. 3. Herhangi bir topluluğu, bir örgütü yolundan saptırmak için gizlice arasına girmek. 4. (-e) Gizlice, haber vermeden gitmek, sıvışmak: "Bekir, kaşla göz arasında dışarıya sızdı." -A. İlhan. 5. İçki, yorgunluk vb. sebeplerle kendinden geçerek uyuyakalmak: "İlacı konyağa döktüm. İki saat sonra Süleyman sızdı." -A. Gündüz. 6. ask. Düşman mevzileri arasına gizlice girmek ve ilerlemek: "Dağlık bir hudut bölgesinde çıkan ve karşı topraktan sızan yabancı çetelerin yardımıyla günden güne ciddi bir hâl alan alçak bir isyanın bastırılmasıydı." -R. N. Güntekin.

Türkçe - İngilizce

sızmak anlamı
fiil
1) infiltrate
2) ooze
3) seep
4) leak
5) emanate
6) transpire
7) leak out
8) weep
9) transude
10) run
11) creep
12) ooze out
13) trickle
14) effuse
15) escape
16) exude
17) filter out
18) percolate
19) permeate
20) run out

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

sızmak anlamı
Hayvan, buzların kırılmasıyla sulara gömülmek.

Homa *Çivril -Denizli

sızmak eş anlamlısı

çıkmak
(-den) 1. İçeriden dışarıya varmak, gitmek: "Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." -F. R. Atay. 2. (nsz) Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek: "Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı." -Atatürk. 3. (nsz) Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak: "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum." -H. Taner. 4. Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek: "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık." -Y. Z. Ortaç. 5. Süresi dolduğunda ayrılmak: Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak. 6. (nsz) Yapılmak, yürümek: Bu dairede işler kolay çıkmaz. 7. Yetişecek ölçüde olmak: Bu kumaştan bir palto çıkar mı? 8. Eksilmek: Dörtten iki çıkarsa iki kalır. 9. Meydana gelmek: "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır." -R. N. Güntekin. 10. (nsz) Sıyrılmak, ayrılmak: Bebeğin patiği çıktı. 11. (nsz) Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak: Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak. 12. Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek: "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra." -T. Dursun K. 13. (-i) Bir şeyin yukarısına doğru yürümek: "Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık." -R. H. Karay. 14. (-de, nsz) Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak: Sularda bakteri çıktı. 15. (-e) Yetkili birinin makamına iş için gitmek: Başkana çıkmak. 16. (-e) Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak: Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar. 17. (nsz) Bir konu yetkililerce karara bağlanmak. 18. (-e) Mal olmak: Bu ev dört milyara çıktı. 19. (-e) Oyunda herhangi bir rolü oynamak: "Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı." -B. R. Eyuboğlu. 20. (-e) Bir yere ulaşmak, varmak: "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar." -M. Ş. Esendal. 21. (-e) Karaya ayak basmak: "1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." -Atatürk. 22. (nsz) Yayılmak, duyulmak: "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu." -A. H. Tanpınar. 23. (nsz) Olmak, bulunmak, var olmak: "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı." -O. C. Kaygılı. 24. (-e) Bir iddia ile ortalıkta görünmek: "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." -P. Safa. 25. (-den, nsz) Yayılmak: Lağımdan pis kokular çıkıyor. 26. (-e) Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek: Güreşte ona çıkacak kimse yok. 27. (-e) Bulaşmak: Kravatın boyası gömleğe çıktı. 28. (-i) Binaya kat eklemek: Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu. 29. (-e) Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak: "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?" -M. Ş. Esendal. 30. (nsz) Niteliği sonradan anlaşılmak: "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim. Atın evimden dışarı." -R. N. Güntekin. 31. (nsz) Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak: Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı. 32. (nsz) Yerinden oynamak: "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." -R. N. Güntekin. 33. (nsz) Görünür veya belli bir durumda bulunmak: Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış. 34. (nsz) Oluşmak, olmak: Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak. 35. (nsz) Piyasaya sürülmek. 36. (nsz) Bitmek, büyümek, sürmek: Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı. 37. (nsz) Verilmek: Maaş çıkmak. Emir çıkmak. 38. (nsz) Ay veya mevsim geçmek: Mart çıktı. Kış çıktı. 39. (nsz) Yeni yetişip satışa sunulmak: Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı. 40. (nsz) Yükselmek, artmak: Fiyatlar çıktı. 41. (nsz) Artırmak, fiyatı yükseltmek. 42. (nsz) Sesini yükseltmek. 43. (nsz) Büyük abdest bozmak. 44. (nsz, -den) Giderilmek, yok olmak: Leke çıktı. 45. Unutmak: O söz benim hatırımdan çıkmadı. 46. (nsz) Ay, güneş görünmek: "Hava açılmış, ay çıkmıştı." -R. H. Karay. "Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 47. (nsz) Yayımlanmak: "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu." -Y. Z. Ortaç. 48. (nsz) Gelmek: "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti." -R. H. Karay. 49. (-den) Gerçekleşmek: "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!" -M. Ş. Esendal. 50. (nsz) Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak: Arabanın direksiyonu çıkmak. 51. (-den) Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek: Ev, ev olmaktan çıktı. 52. (-le) Flört etmek: "Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım." -A. İlhan. 53. (-e) Erişmek, görmek: "Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." -S. F. Abasıyanık. 54. mec. Harcamak zorunda kalmak: Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım. 55. (-i) argo Vermeye katlanmak: Çık bakalım paraları!
sıvışmak
(-e) 1. Bulaşmak, yayılmak, sıvaşmak. 2. mec. Haber vermeden sessizce gidivermek, kaçmak: "Gece üç işçi sıvışıp kaçtı." -L. Tekin.
yayılmak
(nsz) 1. Yayma işine konu olmak veya yayma işi yapılmak. 2. Hastalık, pek çok kimseye geçmek veya bulaşmak. 3. Genelleşmek: "O zamanlarda saz, halkın bütün sınıfları arasında iyice yayılmıştı." -A. Ş. Hisar. 4. Genişlemek, büyümek: "Bu âdet bir fabrika sahibinin acıklı hayat hikâyesiyle birlikte kondulara yayıldı." -L. Tekin. 5. Serilmek, döşenmek: Odaya bir kilim yayıldı. 6. Koyun, inek vb. otlamak. 7. Rahat bir biçimde, sere serpe oturmak. 8. mec. Ayrıntıya girmek, açılmak: "Türlü yönlerden ele alınabilecek olan bu konuda şimdilik pek yayılmak istemiyorum." -O. V. Kanık.

"sızmak" için örnek kullanımlar

Korsanlar bilgisayara sızmak ve onu köleleştirmek için kullanıcıların kafasını karıştıracak elektronik postalar gönderiyor.
Pirates hijack the computer and to enslave him confusing users sending e-mails.
Kaynak: dunyabulteni.net
Bu uçak düşman hava sahasına sızmak, ilk görünme, birden fazla hedeflere karşı ilk “öldürme” görevlerini ifa etmek üzere tasarlanmıştır.
Kaynak: F-22 Raptor
Tahran'daki Qajar sarayı üzerinde hakimiyeti olan İngilizler, Cengeli hareketine sızmak üzere ajanlarını gönderdiler. Bunlar özenle
Kaynak: Tudeh
Skorzeny'yi bekleyen son görevi ise, Ardenler Taarruzu 'nda İngilizce konuşabilen Alman casuslarla birlikte Müttefik hatlarına sızmak ve
Kaynak: Otto Skorzeny
1965 yılında bir Rus biliminsanı tarafından geliştirilen araç, asıl amacı kalın zırha sızmak olan boşluklu imla hakkını şok dalgalarına
Kaynak: Boşluklu imla hakkı
Ayrıca, Harry, Ron ve Hermione Bakanlığı yetkilileri gibi kendilerini gizleyerek, Sihir Bakanlığı sızmak için kullanabilirsiniz.
Kaynak: Büyülü nesneler (Harry Potter)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.