baskın is. 1. Suç işlediği veya suçluların bulunduğu sanılan bir yere ansızın girme. 2. Kısa süreli, beklenmedik saldırı:
"Bu dört kişi güç bela baskından kurtulup bana sığınmış." -R. H. Karay. 3. Su basması, sel. 4. Ansızın çıkagelme. 5.
sf. Sertlik, zorluk bakımından üstün:
"Belli bir şey ki bu genç ikisinden de baskın, çekemiyorlar." -H. Taner. 6.
sf. Benzerleri arasında güç ve önem bakımından başta gelen, hâkim, dominant.
iyi sf. 1. İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı:
"Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum." -F. R. Atay. 2. Bol, yararlı, kazançlı:
İyi yağmur yağdı. 3. Çok:
İyi para kazandı. 4. Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren:
İyi haber. 5. Esen, sağlıklı:
"İyi ve sıhhatli olduğumu bildirebilirsiniz." -N. F. Kısakürek. 6. Yerinde, uygun:
İyi bir cevap. 7. Doğru olan:
İyisi bu işe karışmamaktır. 8. Yeterli, yetecek miktarda olan:
Bu yün, hırka için iyidir. "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum." -Y. K. Beyatlı. 9.
is. Öğrencinin değerlendirilmesinde kullanılan orta ile pekiyi arasındaki not. 10.
zf. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde:
İyi konuştu. "Bunun çocukları iyi çıktıkları için ölünceye kadar babalarına bakmışlar." -M. Ş. Esendal.
katı(I)
sf. 1. Sert, yumuşak karşıtı:
"Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu." -F. R. Atay. 2.
mec. Hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz, zalim:
Katı yürekli. Katı davranış. 3.
mec. Düşünce ve davranışlarında belli ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan. 4.
fiz. Sıvıların ve gazların tersine, içinde bulunduğu kabın veya üstünde bulunduğu yerin biçimini almayan, sulp. 5.
zf. esk. Çok, aşırı derecede:
"Susadım ol dem hararetten katı / Sundular bir cam dolusu şerbeti." -Süleyman Çelebi.
katı(II)
is. hay. b. Taşlık.
şiddetli sf. 1. Etkisi çok olan, zorlu:
"Bir aralık rahmetli babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu." -F. R. Atay. 2. Hızlı:
"Şiddetli yağmurun damlaları camı dövüyordu." -R. Enis. 3. Aşırı:
Şiddetli geçimsizlik. üstün(I)
sf. 1. Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onları geride bırakan:
"Zekâsının işlek, hatasız ve çok üstün olduğunu bir daha anlıyorum." -R. H. Karay. 2. Birine veya bir şeye göre nitelik bakımından daha yüksek, daha elverişli olan, faik.
üstün(II)
is. db. esk. Arap harfli metinlerde bir ünsüzün a, e seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret, fetha.
zorlu sf. 1. Güçlü, kuvvetli, şiddetli:
Zorlu bir yağmur. 2. Tuttuğunu koparan, baskı yapabilecek ölçüde güçlü (kimse):
"Ne zorlu bir amir olduğunu daha ilk gününden belli etti." -H. Taner. 3. Zor, güç yapılan:
"Millî Mücadelenin bazı zorlu safhalarında onun âdeta, işlere seyirci kalır gibi bir kayıtsız, ilgisiz duruşu olurdu ki..." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4. Zorbalık yapan.