akın etmek1) düşman ülkesine saldırmak, baskın yapmak; 2) toplu olarak gitmek, üşüşmek:
"Top seslerini duyan halk sahile akın etmeye başlamışlardı." -F. F. Tülbentçi.
değişmek (nsz) 1. Başka bir biçim veya duruma girmek, tahavvül etmek:
"Beş yılda her şey ne kadar çabuk değişmişti." -A. Ağaoğlu. 2. Yerine başka şey veya kimse gelmek:
"Eskiler arasında duvardaki saatli maarif takvimleri de değişmiş oluyordu." -N. Cumalı. 3. Karşılıklı alıp vermek, mübadele etmek:
Onunla saatlerimizi değiştik. 4.
(-i) Değiştirmek:
Üstümü değiştim. faiz is. (fa:iz) ekon. 1. İşletmek için bir yere ödünç verilen paraya karşılık alınan kâr, getiri, ürem, nema. 2. Kapitalist ekonomide, artık değerin değişikliğe uğramış biçimi olarak paranın fiyatı, kiralanan paranın kira bedeli.
geçmek (-e) 1. Bir yerden başka bir yere gitmek:
"Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." -T. Buğra. 2.
(-den) Bir yandan girip diğer yandan çıkmak:
İplik iğne deliğinden zor geçti. 3.
(-den) Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek:
Eve giderken sizin sokaktan geçeriz. 4.
(-den) Bir duruma uğramak, konu olmak:
Dayaktan geçmek. Muayeneden geçmek. 5.
(-den) Bırakmak, vazgeçmek:
"Bana yârdan geç derler / Seven yârdan geçilir mi?" -Halk türküsü. 6.
(-de) Yaşamak. 7.
(-den) Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak:
"Hakkın var... Ne çare ki bizden geçti, diye söyleniyor." -R. N. Güntekin. 8.
(-de) Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek:
"Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı." -A. İlhan. 9.
(-i, -e; -den) Hastalık bulaşmak, sirayet etmek:
Hastalık bana ondan geçti. 10.
(-den, -e) Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek:
Bu titizlik ona babasından geçmiş. 11.
(-den, -e) Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. 12. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak:
"İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok." -S. M. Alus. 13. Yerini bırakıp başka yer almak. 14.
(-den) Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak:
"Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler." -S. F. Abasıyanık. 15. Etki yapmak, işlemek:
Soğuk, ciğerime geçti. Başına güneş geçmiş. 16. Görev almak:
İktidara geçmek. 17. Kalmak, devrolmak:
"Paralar suyunu çekti. Fabrika da olduğu gibi Nihat'a geçti." -N. F. Kısakürek. 18.
(-i) Geride bırakmak, aşmak:
Bizim yelkenli vapuru geçecek. Ordu sınırı geçti. Çocuğun boyu babasını geçti. 19.
(nsz) Tükenmek, bitmek, sona ermek:
"Yavaş yavaş bu hırs geçer." -F. R. Atay. 20.
(-i) Üstünlük sağlamak. 21.
(-i) Söylemeden veya bitirmeden atlamak:
O meseleyi geçelim. O bahsi geç! 22.
(-i) Zamanı aşmak, geride bırakmak:
"Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu." -P. Safa. 23.
(-le) Harcamak:
"Bütün günüm seni takip etmekle geçti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 24.
(-i) Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. 25.
(-i, -den) Birinden meşk etmek:
Bu şarkıyı kimden geçtiniz. 26. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek:
Ankara haberlerini gazetesine geçiyormuş. 27.
(nsz) Sönmek:
"Ocak sönmüş, koru bile geçmişti." -N. Nâzım. 28. Yazılmak, girmek:
Tarihe geçmek. Kitaba geçmek. 29.
(nsz) Sürümü olmak, satılmak. 30.
(-i, -e) Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak:
"Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti..." -H. E. Adıvar. 31.
(nsz) Kullanımda olmak, tedavülde olmak:
Bu para artık geçmiyor. 32.
(nsz) Kabul edilemez olmak:
Senin paran burada geçmez. 33.
(nsz) Okulda, sınavda başarı göstermek:
Çocuk bu yıl geçti. 34. Bir yere gidip oturmak. 35.
(nsz) Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak:
Bu karpuz geçmiş. 36.
(nsz) Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak:
Görmedim dedi, geçti. 37.
(yar) argo Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar:
lska geçmek. Diskur geçmek. 38.
(-i, -e) hlk. Çekiştirmek, yermek:
"Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim." -Halk türküsü.
gitmek (-e) 1. Bir yere doğru yönelmek. 2.
(-den) Bir yerden veya bir işten ayrılmak. 3. Çıkmak, ulaşmak:
Bu yol nereye gider? 4. Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak:
Her gün çalışmaya gidiyor. 5.
(nsz) Sürmek, devam etmek:
"Ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." -M. Ş. Esendal. 6. Yakışmak, yaraşmak:
Bu renk ona gitmedi. 7. Tüketilmek, harcanmak:
"Eline geçen paranın çoğu da İstanbul'da çoluğa çocuğa gidiyor." -M. Ş. Esendal. 8.
(nsz) Götürülmek, gönderilmek:
Haber daha yeni gitti. 9.
(nsz) Yeter olmak, yetmek, yetişmek:
İki ton kömür üç ay gider. 10.
(nsz) Yürümek, yol almak:
Bu at iyi gider. 11.
(nsz) Dayanmak:
Bu giysi iki yıl gider. 12.
(nsz) Geçmek:
Yaz gitti, kış geldi. 13.
(nsz) Herhangi bir durumda olmak:
Yolculuk iyi gidiyor. Bakalım bu iş nasıl gidecek? 14.
(nsz) Yok olmak, elden çıkmak:
"Gemiler ve saray hepsi gitti." -F. R. Atay. 15.
(nsz) Ölmek:
"Ben giderim adım kalır / Dostlar beni hatırlasın." -Âşık Veysel. 16. Başvurmak, yapmak:
Mahkemeye gitmek. 17.
(nsz) Bir şey zarar görmüş olmak:
Duvarın boyası gitmiş. 18.
(nsz) Makine, işlemek, çalışmak:
Bu saat iyi gidiyor. 19.
(-den) Satılmak:
"Altın kaçtan gidiyor?" -S. F. Abasıyanık. 20. Yapmak:
Para ayarlamasına gitmek. 21.
mec. Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak:
Bu işin sonu nereye gider. 22.
(yar) Değerlendirmek, saymak, karşılamak:
Bu iş hoşuma gitmedi, tuhafıma gitti. hücum etmeksaldırmak:
"Kopan feryadın gücü sağlı sollu komşuların eve hücum edeceği kaygısını uyandırdı." -A. Kutlu.
ilerlemek (nsz) 1. Bulunduğu yerden daha ileriye gitmek, yol almak:
"Vapur durmadan düdük çalarak ilerliyordu." -H. E. Adıvar. 2. Vakit geçmek:
"Mevsimin ilerlemiş olmasına karşın hâlâ direnen bir iki gelincik ve papatya..." -O. Rifat. 3. Daha güçlü, daha etkili duruma gelmek:
Ahbaplık ilerledi. Hastalık ilerledi. 4. Daha iyi, daha yüksek bir düzeye, aşamaya erişmek, gelişmek, terakki etmek.
işlemek (-i) 1. Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek. 2.
(nsz) İnce ve süslü şeyler yapmak, nakışlamak:
"Para için işlemediğini iddia eden bu fakir ihtiyar, şüphesiz, sanatının âşığıydı." -M. Ş. Esendal. 3.
(-e) İçine girmek, etkilemek, nüfuz etmek:
"O uzun ve derin bakış genç adamın ta yüreğine kadar işlemişti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 4.
(nsz) İyi çalışmak, müşterisi bol olmak. 5. Durağan durumdan hareketli duruma geçmek, çalışmak. 6. Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, öğretmek. 7. Düşüncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek:
"Ali Rıza Bey bu ilk çocuğu ile, bir çiçek meraklısı, bahçesiyle oynar gibi oynamış, onu ancak kendi hayalinde yaşayan mükemmel insan maddelerine göre işlemişti." -R. N. Güntekin. 8.
(-den) İşlek, etkin durumda olmak:
"Lütfügiller büyücek bahçelerinin ana yola açılan kapısından işlerlerdi." -S. F. Abasıyanık. 9.
(nsz) Çıban, olgunlaşma yolunda olmak. 10.
(nsz) Yara, kapanmamak. 11.
(nsz) Gidip gelmek:
"Şimdi otomobillerin, otobüslerin işledikleri asfalt caddeden bir zamanlar ne kervan ne insan geçerdi." -S. M. Alus. 12. Hesapları, kayıtları düzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak:
"Tayın çizelgelerini düzenliyorum, ambar defterini işliyorum." -E. Bener. 13. Herhangi bir ürünü satışa sunulmadan önce birtakım işlemlerden geçirmek.
kaplamak (-i) 1. Her yanını örtmek, istila etmek:
Bulutlar gökyüzünü kapladı. Sessizlik ortalığı kapladı. 2. Çepeçevre sarmak, kuşatmak:
"Evlerin bir tarafını yol, üç tarafını da yine çam ormanları kaplar." -S. F. Abasıyanık. 3.
(nsz) Bir kabın, bir kılıfın, bir örtünün içine almak:
Yorgan kaplamak. 4. Yayılıp doldurmak, etkisinde bırakmak. 5. Bir yüzeyi döşemek, başka bir nesne ile örtmek:
"Dudaklarının üstünü kaplayan muntazam kesilmiş sert ve koyu siyah bıyıkları..." -A. Ş. Hisar. 6. Kaplama adı verilen ince ağaç levhaları, değişik yöntemlerle hazırlanan tablalara yapıştırmak. 7. Bir madeni bir başka madenle kimyasal bir yöntemle örtmek. 8.
mec. Bir kimsenin veya bir şeyin nitelikleri herkesçe bilinir olmak:
Ünü cihanı kapladı. 9.
mec. Duygular için doldurmak:
İçini sevinç kapladı. 10.
mec. Doldurmak, bastırmak.
ölmek (nsz) 1. Yaşamaz olmak, hayatı sona ermek, can vermek. 2. Bitki, solmak:
Bu çiçekler dayanmaz, çabuk ölür. 3.
mec. Bazı sebeplerle çok sıkıntı veya acı çekmek. 4.
mec. Değerini, geçerliğini, gücünü yitirmek, kullanılmamak:
Bu usul öldü artık. saldırmak (-e) 1. Bir kimseye veya bir şeye karşı saldırı yöneltmek, zarar verici bir davranışta bulunmak, hücum etmek:
"Bugün şu dakikada onlar hâlâ düşmana saldırıyorlardı." -H. C. Yalçın. 2. Bir şey veya kimse üzerine saldırı yapılmasına sebep olmak. 3.
(-den) Gemi, kalkmak için yelken açıp başını gideceği yola çevirmek. 4.
mec. Yıkıcı ve sert eleştiriler yapmak. 5.
kim. Etkisiyle eritmek:
Asitler madenlere saldırır.