dokunaklı sf. Etkili, insanın içine işleyen, müessir, patetik:
"Seni anlıyorum kızım dedim. Aklıma daha dokunaklı bir söz gelmedi." -M. Ş. Esendal.
elem is. Acı, üzüntü, dert, keder:
"Bu derdi huy edinenler elem çekmez." -N. F. Kısakürek.
ızdırap is. (ızdıra:bı) 1. Acı. 2.
mec. Üzüntü, sıkıntı, keder:
"İyi bir şoför her çeşit ızdıraba katlanmalıdır." -A. Gündüz.
keder is. Acı, üzüntü, dert, sıkıntı, ızdırap, tasa:
"Ya hasta yahut bir kederi var." -H. E. Adıvar.
Keskin öz. is. (ke'skin) Kırıkkale iline bağlı ilçelerden biri.
keskin sf. 1. Çok kesici, iyi kesen:
"Sonunda keskin bir taşı testere gibi kullanarak ipi incelte incelte kopardı." -H. R. Gürpınar. 2.
mec. Tiz (ses):
"Bir kadın sesiydi bu. İnce ve keskin, dikkati hemen kapan ve bırakmayan bir ses." -P. Safa. 3.
mec. Kırıcı, incitici:
"En yakın dostlarının bile kusurlarını keskin bir dille yüzlerine vururmuş." -H. Taner. 4.
mec. Etkili, sert:
"Nihayet güneş doğdu, sis ve duman içinde çölün sabahlarında esen serin ve keskin rüzgârla üşüdük." -F. R. Atay. 5.
argo Zampara.
kırıcı sf. 1. Kırma işini yapan. 2.
mec. Kaba, sert, çevresindekileri inciten (davranış, söz vb.):
Kırıcı bir davranış. 3.
mec. Bir şeyin gerektiği gibi gelişmesini, oluşmasını önleyen, engelleyen:
Grev kırıcı. 4.
fiz. Kırınım oluşturan:
Kırıcı ortam. 5.
is. tic. Senet, tahvil, bono ve süresi gelmemiş alacaklarla ilgili alışveriş veya işlem yapan kimse, kuruluş.
kötü sf. 1. İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı:
"Hamakat, dalalet ve kötü niyetin bu kadarına söylenebilecek bir şey yoktur." -N. F. Kısakürek. 2. Zararlı, tehlikeli:
Kötü adam. 3. Korku, endişe veren:
"Yabancının bu kötü kastına yalnız azmimizle karşı koyduk." -R. E. Ünaydın. 4. Kaba ve kırıcı:
"Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış." -M. Ş. Esendal. 5. Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan. 6.
zf. Aşırı, çok:
Kız, oğlana kötü tutuldu. şiddetli sf. 1. Etkisi çok olan, zorlu:
"Bir aralık rahmetli babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu." -F. R. Atay. 2. Hızlı:
"Şiddetli yağmurun damlaları camı dövüyordu." -R. Enis. 3. Aşırı:
Şiddetli geçimsizlik. üzücü sf. Üzüntü veren, acıklı:
Üzücü bir durum.