Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

atmak ne demek?

 - 3 sözlük, 9 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

atmak, -ar anlamı
(-i, -e) 1. Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak: Taşı suya atmak. 2. Bir şeyi yere doğru bırakmak. 3. Bir kimsenin ilişiğini kesmek: Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4. (-e, nsz) Koymak: "Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz." -B. Felek. 5. Rastgele bir kenara koymak. 6. (-den, nsz) Uzatmak: Vapurdan iskele attılar. 7. Bir yerden başka bir yere taşımak: Hazır araba varken eşyayı eve atalım. 8. (nsz) Sille, tokat vurmak. 9. (nsz) Top, tüfek vb. silahları patlatmak. 10. (nsz) Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak: Ona üç kurşun attı, vuramadı. 11. (-e, nsz) Geri bırakmak, ertelemek: Bu konunun tartışılmasını gelecek haftaya attılar. 12. Örtmek: Sırtına bir şal attı. 13. Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek: Suçu onun üzerine attılar. 14. Sözle sataşmak: Kadınlara laf attılar. 15. (-i, -den) Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak. 16. (-i) İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak: Bu lüzumsuz eşyayı atmalı. 17. (-i) Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek: Şapka inkılabıyla fesi attık. 18. (-i) Çıkarmak, dışarıya vermek: Yabancı cisimleri vücut atar. 19. (-i) Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak: Köprüyü dinamitle attılar. 20. (-i) Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak: Pamuğu atmak. 21. (nsz) Çatlamak. 22. (nsz) Yırtılmak. 23. (-den) Yapışık olduğu yerden ayrılmak. 24. (nsz) Kalp, nabız vurmak, çarpmak: Kalbi hızlı hızlı atıyor. 25. (-i) Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak: Sıcak basınca sırtındaki ceketi attı. 26. (-den, -i) Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak. 27. (-i) Değerini eksiltmek. 28. (-den, nsz) Bir şeyin rengi solmak: Güneşten perdelerin rengi attı. 29. (nsz) Göndermek, yollamak: Mektup atmak. 30. (nsz) Haykırmak, bağırmak: Nara atmak. 31. (-i, -den) Etkisi kaybolmak, alışmak, bırakmak: "Hele trenin yorgunluğunu at bir üzerinden." -T. Dursun K. 32. (-den) Terk etmek. 33. argo Götürmek, sahiplenmek: "Gözüne kestirdiği erkeği tavlayıp resmen oraya atarmış." -A. İlhan. 34. (nsz) argo Söylemek: gazel attı. 35. (nsz) argo Yalan veya abartmalı söz söylemek: Gene atmaya başladı. 36. (nsz) argo Bilmeden, kestirerek söylemek: Bilgi yarışmasında attı ama tutturamadı. 37. (nsz) tkz. İçki içmek: "Şimdi arzu buyrulursa dostluğumuzu takviye için, şöyle bir iki kadeh atalım." -N. Hikmet.

Türkçe - İngilizce

atmak anlamı
fiil
1) throw
2) toss
3) throw away
4) cast
5) put
6) shoot
7) fling
8) shoot out
9) blow
10) send
11) sling
12) eliminate
13) drop
14) cast off
15) chuck
16) launch
17) eject
18) discharge
19) affix
20) throw into
21) hurl
22) flash
23) pulsate
24) scutch
25) project
26) precipitate
27) peg
28) pitch
29) fabricate
30) pelt
31) fuse
32) doff
33) heave
34) shy
35) dash
36) cast away
37) chuck out
38) fib
39) loose
40) dart
41) deliver
42) uncork
43) fetch
44) blow out
45) beat
46) utter
47) peg at
48) give a kick
49) tell lies
50) cashier
51) fling away
52) catapult
53) chuck away
54) elbow out
55) elbow out
56) tell a fib
57) void
58) order off
59) fling out
60) fuze
61) inflict
62) insert
63) invent
64) junk
65) let fly
66) pulse
67) loose off
kelime öbeği
1) draw the longbow

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

atmak anlamı
Asmayı yerden yükseltmek için ağaçlarla yapılan çardak.

*Safranbolu -Zonguldak

atmak anlamı
1. Heybe gibi, hayvana yükletilmek için iki tarafı denk olarak hazırlanan yük. 2. Yüklemek.
atmak anlamı
1. Beli gelmek. 2. Sinek yumurtlamak.
atmak anlamı
1. Sinek, yumurtlamak. 2. Beli gelmek, boşalmak.
atmak anlamı
Yüklemek: Heybeyi eşşege atdım geldim.

Dereçine *Sultandağı Afyon

atmak anlamı
Atmak

Güney-Batı Anadolu

atmak anlamı
1. Fırlatmak, atmak. 2. Hapsetmek // adum atmak: yürümek // zindana atmak: hapsetmek

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

atmak eş anlamlısı

alışmak
(-e) 1. Bir işi tekrarlayarak kolaylıkla yapabilmek: "Muhtaç değiliz ama ben çalışmaya alıştım." -E. İ. Benice. 2. Yadırgamaz duruma gelmek: Havaya alışmak. Bulunduğu çevreye alışmak. 3. Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek: "Bu mesleğe alışmış gibi görünüyor." -N. Araz. 4. Sürekli ister olmak: Tütüne alışmak. Eğlenceye alışmak. 5. Bağlanmak, ısınmak: "Birdenbire ona alıştığını hissediyor ve bu işe ayrıca şaşıyordu." -A. H. Tanpınar. 6. Bağımlılık kazanmak: İlaca alıştı. Dayağa alıştı. 7. Evcilleşmek, ehlîleşmek. 8. (nsz) Tutuşmak, yanmaya başlamak.
çarpmak
(-e) 1. Hızla değmek, vurmak: "Eşiği aştım, içeri girdim, ortada duran uzun bir masaya çarptım." -A. Kutlu. 2. (nsz) Etkisiyle birdenbire hasta etmek: Güneş çarpmak. Kömür çarpmak. 3. (-i) Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak: "Yeşildirek'te yatan evliya hepinizi çarpar." -K. Tahir. 4. (-i) El çabukluğu ile çalmak, dolandırarak elde etmek: "Köprüden denizi seyredenlerin cüzdanını hep çarparlar." -B. Felek. 5. (-i) Kurnazlıkla, zorla ele geçirmek: "İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar." -H. Taner. 6. (nsz) Kalp, hızlı hızlı vurmak. 7. (-i, -le) mat. Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, darp etmek. 8. (-i) mec. Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak: "Güzel halk türkülerinde beni çarpan şey bunların hepsinin arkasında bir vaka, bir macera, nihayet bir insan bulunmasıdır." -B. R. Eyuboğlu.
çıkarmak
(-den) 1. Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak: "Çantasından çok sayfalı, maroken kaplı küçük bir defter çıkardı." -Ö. Seyfettin. 2. (-i) Sonunu getirmek: Bu para ile ayı çıkarırız. 3. (-i) Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek. 4. (-i) Bulmak, ortaya koymak: Yalanını çıkarmak. Yanlışını çıkarmak. 5. (-i) Hatırlamak: "Adamı nereden tanıdığımı tam olarak çıkarmaya çalıştım." -N. Cumalı. 6. (-i, -den) Öfke, hırs, acı vb.nin zararını çektirmek: Öfkesini benden çıkardı. 7. (-i, -den) Sağlamak, elde etmek: Ekmeğini taştan çıkarmak. 8. (-i, nsz) Gibi göstermek, bir davranış yüklemek: Birini hırsız çıkarmak. Suçlu çıkarmak. 9. Sindirim yolundan dışarı atmak: "Sonunda dayanamayıp o gece ne yediyse çıkardı." -İ. O. Anar. 10. İlgisini keserek uzaklaştırmak. 11. (-i) Giysi, ayakkabı vb.ni vücuttan ayırmak, soymak: "İhtiyar hatun, onun ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp çekilip gitmişti." -S. F. Abasıyanık. 12. (-i) Yayımlamak: "Gençlerin tenkitlerini gördü, yeni çıkardıkları edebiyat tarihlerini karıştırdı." -O. S. Orhon. 13. (-i) Gidermek: Lekeyi çıkarmak. 14. (nsz) Sebep olmak, yol açmak: "Bir dedektif bürosu açmış, hükûmet zorluk çıkardığından kapatmıştı." -R. H. Karay. 15. (nsz) Yapmak, üretmek: Bu terzi çok iş çıkarıyor. 16. (-e, nsz) Sunmak: Konuklara çerez çıkardı. 17. (-e, -i) Göstermek: "Sosyeteye bir ustabaşıyı kocam diye çıkaracaksın." -M. Ş. Esendal. 18. (-i, -le) Bir müzik parçasını notalarıyla çalmak: "Yeni öğrendiği bir tangoyu piyanoda tek parmakla çıkarmaya çalışan İlhami..." -H. Taner. 19. (nsz) Yollamak, göndermek: Bir adam çıkarıp oğlunu yanına getirtti. 20. (nsz) Boşaltmak: "Karşıki kıyıda yün denkleri çıkaran gemiye haykırdık, işaretler ettik." -R. H. Karay. 21. (nsz) Resim yapmak. 22. (nsz) Fotoğraf çektirmek. 23. (-i) mec. Söylemek: "Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır." -O. C. Kaygılı. 24. (-i, -den) mat. Üçüncü bir sayı elde etmek üzere belli bir sayıdan, daha az değerli başka bir sayı kadar birim eksiltmek, tarh etmek.
ertelemek
(-i) Sonraya bırakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek: "Biraz da Mine'nin etkisiyle bu soruyu yanıtlamayı erteledim." -A. Ümit.
göndermek
(-i, -e) 1. Bir yere doğru yola çıkarmak, yollamak, ulaşmasını, gitmesini sağlamak, irsal etmek: "Hepimizi esir edip Malta'ya gönderecekleri ağızlarda dolaşıyordu." -H. E. Adıvar. 2. Yetki vererek gitmesini sağlamak. 3. Bir kaynaktan çıkıp gelmek, ulaşmak: Güneş dünyaya ısı ve ışık gönderir. 4. Yolcu etmek. 5. Araştırma, yazışma vb.nde kaynak kişiye veya esere işaret etmek, atıf yapmak.
götürmek
(-i) 1. Taşımak, ulaştırmak veya koymak: "Yemeği götürmek için o an en uygun kişiydim." -A. Kutlu. 2. (-i, -e) Bir kimseyi bir yere kadar yanında yürütmek. 3. Yerinden ayırıp uzağa atmak veya yok etmek: Bir mermi bacağını götürdü. Duvarı su götürdü. 4. (nsz) Öldürmek: Hastalık çok insan götürdü. 5. (-e) Dayanmak, katlanmak, tahammül etmek. 6. (-i, -e) Birinin yanında yürüyüp ona bir yere kadar arkadaşlık etmek: Beni evime kadar götürdü. 7. (-e) Bir sonuca vardırmak: "Bitirmeden şunu da söyleyeyim, ahlaka, gerçek ahlaka götüren başlıca yollardan biri de aşktır." -N. Ataç. 8. Kaybolmasına, yok olmasına yol açmak: Eksiler artıları götürdü. 9. argo Tümüyle sahip olmak. 10. argo Çalmak.
kabartmak
(-i) 1. Kabarmasını sağlamak, kabarmasına yol açmak: "Vapur geri geri beyaz köpükler kabartarak açılmaya başlamış." -Ç. Altan. 2. Toprağı tırmık, çapa vb. bir araçla karıştırmak, altüst etmek, yumuşatmak.
kovmak
(-i) 1. Sert veya küçük düşürücü sözlerle gitmesini söylemek, savmak, defetmek: "Fethi Bey çalgıları kovdu, davul zurna istedi." -M. Ş. Esendal. 2. Bir yerden sürüp çıkarmak, kovalamak: "Sen kim oluyorsun da beni kendi yerimden kovuyorsun?" -A. Kulin. 3. İşine son vermek, görevinden atmak, uzaklaştırmak. 4. Varlığına son vermek, ortadan kaldırmak. 5. mec. Gözetmek: "Sıra, saygı kovarak yetişmiş bütün efendiler, Türkiye'nin bütün Avrupa görmüşleri ona kızar, onu küçük düşürmeye çalışır." -M. Ş. Esendal.
koymak
(-i, -e) 1. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek: "Öteki elini doktorun omzuna koydu." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak: Bu işe kimi koyacağız? 3. Bırakmak: İçeri kimseyi koymuyorlar. 4. Katmak, eklemek: "Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir." -S. Birsel. 5. İmza, tarih, adres yazmak. 6. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak: "Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor." -R. E. Ünaydın. 7. (nsz) Etkilemek, dokunmak: Bu söz ona çok koymuş. 8. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak: "Giderlerini iki ay içinde yerine koydu." -N. Cumalı. 9. Bırakmak, terk etmek.
örtmek
(-i) 1. Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak: "Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü." -A. Gündüz. 2. Kapamak: "Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü." -P. Safa. 3. Kaplamak: Sarmaşıklar duvarları örtmüş. 4. mec. Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak: Birinin suçunu örtmek.
söylemek
(-i) 1. Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak: "Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." -R. N. Güntekin. 2. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak: "Hececiler kendilerinden sonra yeni bir edebî neslin yetişmediğini söylüyorlar." -S. F. Abasıyanık. 3. Yapılmasını istemek: "Biraz sonra nazırın yine beni istediğini söylediler." -F. R. Atay. 4. (nsz) Türkü, şarkı vb. okumak: "Kanto söyler gibi hareketler ve taklitlerle söylediği şarkılar pek eğlenceli şeylerdi." -R. N. Güntekin. 5. (nsz) Yazmak, düzmek: Şiir söylemek. 6. (-e) Haber vermek: "Benim burada nasıl yaşadığımı görenler gidip babama da söylerler." -A. Ş. Hisar. 7. (-i, -e) Önceden bildirmek, tahmin etmek: "Bir değil iki tane olduğunu size söylemiştim." -R. H. Karay. 8. (nsz) mec. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak: "Ne söyler bu türküler / Ay karanlık gecelerde yüzen gemiler." -N. Cumalı.
uzatmak
(nsz) 1. Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak: Saç uzatmak. Tırnak uzatmak. 2. (-i) Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek: "Koğuşun açık duran kapısından hastalar başlarını uzatıp koridordakilere, yerde duran sedyeye bakıyorlar." -M. Ş. Esendal. 3. (-e) Bir şeyi vermek için birine yöneltmek: "Şu köşe rafında toz şeker kutusu var, uzatıver bana." -A. Gündüz. 4. Germek: İp uzatmak. 5. Konuşmayı sürdürmek: "Her iki odadan üçer beşer kişi lakırtıyı uzattılar." -M. Ş. Esendal. 6. (-e) Vermek, göndermek: Can, topu Zeki'ye uzattı.. 7. (-i) Süreyi artırmak, temdit etmek: "Yıllardır beklediği bu zevkli anları mümkün olduğu kadar uzatmak istediği her hâlinden belliydi." -İ. O. Anar.
yollamak
(-i, -e) Göndermek: "Hekim hademeleri aşağıya yolladı." -M. Ş. Esendal.

"atmak" için örnek kullanımlar

Çünkü çözüm yolunda atmak istediğin adımları atamazsın bu durumda.
Because you want to take steps towards a solution in this case can not throw.
Kaynak: t24.com.tr
Ne demek 'Silahsız kuvvetler bu defa halletsin' diye manşet atmak?
What do you mean unarmed forces handle it this time, "he caption?
Kaynak: yerelgundem.com
Emre, Bakan Kılıç'a yumurta atmak isterken gözaltına alındı.
Emre Kilic He was detained while trying to throw eggs.
Kaynak: takvim.com.tr
"Devlet kurduk yaşatacağız" diye nara atmak, karın doyurmuyor!
"The state established a yaşatacağız" she cry, throw satiated stomach!
Kaynak: kibrispostasi.com
Forvet, futbol da amacı gol atmak olan hücum oyuncusu anlamına gelir. Uzun boylu, seri, pas trafiğini oluşturacak şekilde orta sahaya da
Kaynak: Forvet (futbol)
Yay, ok atmak için kullanılan bir savaş aletidir. Kavs veya kabza da denir. Ateşli silahlar bulunmadan önce, savaşların önemli silahı olan
Kaynak: Yay (silah)
Bomba atar, bomba atmak amacıyla kullanılan silah lara denir. Bomba atarların kullanım nedeni, bombayı elle yapılan atışa oranla daha
Kaynak: Bomba atar
Balistik (Yunanca βαλλειν atmak), mermi ve füze lerin hareketlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Uygulamalı mekaniğin bir kolu olarak
Kaynak: Atış bilimi
yüzyıl felsefesi, Rönesans 'ın etkisiyle ortaya çıkan gelişmelere dayanarak, Yeniçağ düşüncesinin temellerini atmak üzere ortaya çıkan
Kaynak: 17. yüzyıl felsefesi
Sualtı hokeyi iki takımın bir yüzme havuzu nun altında birbirlerinin kalesine pakı göndererek gol atmak için mücadele ettiği, sporcuların
Kaynak: Sualtı hokeyi
Böceğimsi gözleri ve sürekli açık ağzıyla birlikte bu ağıza yemek atmak için körlemesine hareket eden iç kısmı dokunaçsız üç parmaklı
Kaynak: Sudaki Gözcü
Atlatl (ya da Mızrak Fırlatıcı) (Nahuatl : Ahtlatl), hedefe dart veya hafif bir mızrak atmak için Atlatl isimli bir fırlatma aletinin
Kaynak: Atlatl
Girih (Farsça گره, "düğüm" anlamında ) veya Farsça gereh sazi ("düğüm atmak") İslam sanatı nda mimarî ve diğer el sanatlarında kullanılan
Kaynak: Girih
Autotomy ( Yunan auto kendi, tomy kesmek ) veya kendi uzuvunu kesip atmak, hayvanların bir veya daha fazla uzvunu bilerek kaybetmesidir.
Kaynak: Ototomi
HC GRUP Faaliyet gösterdiğimiz alanlarda en kaliteli ve yüksek standartlardaki imkanları sunmak için yenilikçi adımlar atmak, daimi gelişim
Kaynak: Hc Grup
Yumruk atmak. İtmek, çekmek. Tokat atmak. Bir eşya ile vurmak. Çimdiklemek Tekme atmak Düşürmek. Dizle vurmak. Boğazlamak Boğmak Uyutmamak
Kaynak: Fiziksel istismar
Bir madeni parayı yazı-tura denemesi için havaya atmak, veya bir zarı atmak ile ortaya çıkan sonuç ilk bakışta rastgele bir olay olarak
Kaynak: Olasılık kuramı
Auta atmak : Dışa atmak. Auta çıkmak (gitmek) : Dışa çıkmak. Aut atışı (yapmak) : Dış atışı (yapmak) Aut çizgisi : Dış çizgisi. Agresif :
Kaynak: Türk diline geçmiş yabancı sözcükler
Rap argosunda diss söylemek; diss atmak, disslemek,ayar vermek,ayar atmak veya dişlemek şeklinde ifade edilir. Diss atıldığında karşı
Kaynak: Diss
Paradaki 0'ları atmak amacıyla 31 Ocak 2005'te geçici olarak tedavülden kaldırılmış ve yerine Yeni Türk lirası kullanılmaya başlanmıştır.
Kaynak: Türk lirası
En iyi yaptığı işler ok atmak, at sürmek ve güreşmektir. 18 yaşına geldiği zaman Kitharion ormanlarında yaşayan ünlü canavarı öldürmüştür
Kaynak: Herakles
Yüzlerce yıldan beri, doğal kauçuk, kauçuk ağacına çizikler atmak suretiyle süt halinde akan içindeki özsuyu toplayarak, bu suyu kurumaya
Kaynak: Kauçuk
"Geçmiş edebiyatların öğrettiği her şeyi, bütün geleneği atmak" amacıyla yola çıkan Kanık'ın bu arzusu şiirinde kullanabileceği teknik
Kaynak: Orhan Veli Kanık

Yakın Kelimeler

(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.