dizi is. 1. Bir iplik veya tel üzerine dizilmiş inci, boncuk vb.nin oluşturduğu bütün, sıra:
İki dizi inci. 2. Herhangi bir bakımdan bir bütün oluşturan şeylerin tümü, seri:
"İşte bütün eserlerini bir araya toplayacak olan bu dizinin başına yazılacak ön söz." -A. Ş. Hisar. 3. Yan yana, art arda veya zaman sırasına göre sıralanmış birbiriyle ilişkili nesne veya olayların oluşturduğu bütün sıra:
Bir dizi olay. Olaylar dizisi. 4.
db. Aynı söz dizimsel bağlam içinde birbirinin yerini alabilecek olan ve güçlü bir karşıtlık bağlantısı kuran ögelerin oluşturduğu bütün, paradigma. 5.
ask. Saf durumundaki bir kıtada, birbiri arkasında duran erler. 6.
mat. Değerleri artarak veya eksilerek art arda gelen terimler takımı. 7.
müz. Bir oktavın içinde sıralanan sekiz sesin bütünü. 8.
sin. ve
TV Dizi film.
düzen is. 1. Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem. 2. Soyut ve somut nesnelerin bir sıraya, bir hedefe, bir amaca göre sıralanması, konsept. 3. Yerleştirme, tertip:
"Evin en bozuk düzeninde bile hastalığa mahsus birtakım aletler vardır." -R. N. Güntekin. 4. Bir devletin belli başlı ilkeleri bakımından yönetimde tuttuğu yol, yönetim biçimi, rejim. 5.
mec. Bir kimseye, bir kuruluşa karşı toplu olarak alınan gizli karar, dolap, komplo. 6.
mec. Topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir plan, dolap, komplo. 7.
mec. Dolap, hile:
"Hile, düzen dağarcığından elbette yeni bir şey bulup çıkaracak." -E. E. Talu. 8.
müz. Müzik aletlerinde ses ayarı, akort. 9.
top. b. Toplumsal bir yapı içinde ögelerin bütüne, bütünün ögelere ve ögelerin birbirlerine göre ilişkileri:
"Orta hâlli ailelerin kurduğu bu düzende herkesin bacası tüten, kapısı çalınan bir evi var." -N. Meriç. 10.
hlk. Alet edevat takımı. 11.
hlk. Bez dokuma tezgâhı.
ekip is. Takım:
"Aramızda ekipler kuracağız, maçlar yapacağız, oyunlar oynayacağız." -Ç. Altan.
grup is. 1. Küme:
"Bir kadın grubu gözleri komutanın penceresine dikili duruyor." -H. E. Adıvar. 2. Ortak özellikleri olan varlıklar, nesneler bütünü:
Lehçeler grubu. 3.
mec. Görüşleri, çıkarları bir olan kimseler bütünü, ekip. 4.
ask. Çeşitli sınıf veya birliklere bağlı elemanların, belirli bir taktik görevi gerçekleştirmek üzere, tek komutanın emri altında birleştirilmesinden oluşan kıta topluluğu:
Savaş grubu. Yürüyüş grubu. Savunma grubu. kanat is. 1. Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan organ:
"Kuşun kanatlarını kısıp bir taş parçası gibi yere süzüldüğü gözümün önündedir." -M. Ş. Esendal. 2. Balıklarda yüzgeç. 3. Bir uçağın havada durmasını sağlayan taşıyıcı aerodinamik güçlerin etkilediği yatay yüzey. 4. Kapı, pencere, dolap gibi dikine açılıp kapanan şeylerin kapağı:
"Bir müddet kapı kanatlarının kenarlarını okşarcasına yokladı." -Y. K. Karaosmanoğlu. 5. Yan, taraf:
Perde kanadı. 6. Meclis, parti vb. topluluklarda düşünce yönünden özellik gösteren taraflardan her biri:
Partinin sol kanadı. 7. Fırıldak biçiminde olan şeylerde kol:
Yel değirmeni kanadı. Pervane kanadı. 8. Angıç. 9.
ask. Savaş düzenindeki ordunun iki yanından her biri, cenah:
Ordunun sağ kanadı. 10.
sp. Futbol, hentbol vb. takım oyunlarında hücum hattının sağ ve sol uçlarında yer alan oyuncular.
karakol is. 1. Güvenliği sağlamakla görevli kimselerin bulunduğu yapı:
"O işleri bu saatte karakolda bulunan küçük memurlar bilmez." -R. H. Karay. 2.
tar. Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, kol, kulluk, devriye.
şube is. (şu:be) 1. Bir kurumun, bir kuruluşun alt mevkilerindeki iş yerlerinden her biri:
Banka şubesi, askerlik şubesi. 2. Okullarda aynı düzeydeki sınıflardan her biri:
"Üç günün içinde, ders verdiği üç şubeye de ‘La Pipe Turque' adlı parçayı, noktasına, virgülüne hatta noktalı virgülüne kadar ezberletti." -H. Taner. 3.
biy. Dal:
Hayvanlar iki şubeye ayrılır: Bir hücreliler ile çok hücreliler. 4.
esk. Kol.