Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

yoğun ne demek?

 - 11 sözlük, 15 sonuç.

BSTS / Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğü

yoğun anlamı İng. dense Alm. dicht, kompakt Fr. compact, dense Jap. mitu-na
Özgül ağırlığı yüksek olan.

BSTS / Kimya Terimleri Sözlüğü

yoğun anlamı İng. dense Osm. kesif Alm. dicht Fr. dense
Bulunduğu evrede, birim oylumda görece kütle niceliği daha yüksek olan.

BSTS / Metalbilim İşlem Terimleri Sözlüğü

yoğun anlamı İng. dense Alm. dicht Fr. dense
Yüksek yoğunluk özelliği gösteren.

BSTS / Orta Öğretim Terimleri Kılavuzu

yoğun anlamı Osm. kesif Fr. dense
(fizik)

BSTS / Uygulayım Terimleri Sözlüğü

yoğun anlamı İng. dense Osm. kesif Fr. compact, dense
1-genel uygulayım: a. Kalın, sıkı. b. Oylumuna göre ağırlığı çok olan. 2- fizik, kimya: Yoğunluğu yüksek olan.

Güncel Türkçe Sözlük

yoğun anlamı
sf. 1. Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif. 2. Koyu, kalın: Yoğun bir sis. 3. Etkisi güçlü olan, ağır (koku vb.): "Puslu havaya yoğun bir kükürt kokusu sinmiş." -A. Ağaoğlu. 4. mec. Artmış, çoğalmış bir durumda olan: O bölgede nüfus yoğundur. 5. mec. Dolu, sıkı, sıkışık, çok. 6. mec. Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..." -A. İlhan. 7. hlk. Kaba, kalın, iri (elek, iğne).

Kimya Terimleri Sözlüğü

yoğun anlamı İng. dense Osm. kesif Alm. Dicht Fr. dense
Birim hacim kütlesinin bağıl olarak daha yüksek olması.

Kişi Adları Sözlüğü

Yoğun anlamı Köken: T.
Cinsiyet: Erkek
1. Oylumuna oranla ağırlığı çok olan. 2. Dolu, sık. 3. Kalabalık. 4. İri, kaba, kalın.

Türkçe - İngilizce

yoğun anlamı
sıfat
1) intensive
2) intense
3) dense
4) busy
5) concentrated
6) compact
7) hectic
8) thick
9) rich
10) stiff
11) gross
12) turbid
13) crashing
14) rush-hour
15) pea-soupy

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

yoğun anlamı
1. Kaba, kalın, iri (elek, iğne vb.). 2. Ağır. 3. Sağlam.
yoğun anlamı
Koyu.

Tömük *Mersin -İc.

yoğun anlamı
1. Biçimsiz, kısa boylu, çirkin. 2. İnatçı, ayrı baş çeken. 3. Mankafa. 4. Beceriksiz.
yoğun anlamı
Tembel

Erzurum

yoğun anlamı
< ET yogun: tembel; kalın; kaba. || yoğun adam: tembel adam

Yerleşim Birimleri Sözlüğü

Yoğun anlamı
Diyarbakır ili, Yoğun bucağına bağlı bir yerleşim birimi.

yoğun eş anlamlısı

çok
sf. 1. Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı: "Bana matematik çok kolay geldi." -F. R. Atay. 2. zf. Aşırı bir biçimde: "Biz çocuklar evimizi çok beğendik." -A. Kutlu.
dolu
(I) is. Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli saydam buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü: "Dolu ekinlerini vurmuşsa bir yıl aç demekti." -T. Buğra.
dolu
(II) sf. 1. İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, pür, boş karşıtı: Su ile dolu bir şişe. 2. Bir yerde sayıca çok: Dağda keklik dolu. 3. Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan: "Haftaya pazartesiye kadar bütün uçaklar dolu." -A. İlhan. 4. Boş vakti olmayan, meşgul: Bugün doluyum. 5. Çok olan (iş, uğraş, olay vb.). 6. İçinde atılacak mermisi bulunan (top, tüfek vb. ateşli silahlar): Tabanca doludur, dikkat edin. 7. Tornacılıkta delik açılmamış (gereç). 8. mec. Bir duygunun güçlü etkisinde olan. 9. is. esk. İçki doldurulmuş bardak.
iri
sf. Olağandan daha hacimli, olağanı aşan büyüklüğü olan, ince karşıtı: "Onun getirdiği kızarmış eti, şarabı, iri ve sulu elmaları acele yuttu." -Ö. Seyfettin.
kaba
sf. 1. Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı: "Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı." -Ö. Seyfettin. 2. Taneleri iri: Kaba çakıl. 3. Terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsiz (kimse): "Kaba, hantal, şivesiz bir sürü adamlar kafesinin önüne toplanırlar." -R. H. Karay. 4. Hafif olduğu hâlde kalın veya hacimli: "Kaba bir yün döşekle temiz bir şilte, yastık yorgan buldum." -H. R. Gürpınar. 5. is. Kuyruk sokumunun her iki yanındaki şişkin yer. 6. mec. Terbiyeye, inceliğe aykırı, çirkin, kötü: "Çocuklardan biri ağzından çok fena, çok kaba bir şey kaçırdı." -O. C. Kaygılı.
kalın
(I) sf. 1. Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı: "Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü." -H. R. Gürpınar. 2. Enli ve gür (kaş). 3. Yoğun, akıcılığı az olan: Kalın bir sis tabakası. 4. Etli, dolgun: "Dudakları kalın, yüzü ergenlik içinde..." -M. Ş. Esendal. 5. Pes (ses).
kalın
(II) is. hlk. Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan, ağırlık: "Babam senden çok mu istedi kalını?" -Halk türküsü.
kalın
(III) Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü.
kesif
sf. esk. 1. Yoğun: "Karanlık, karın beyazlığıyla karışınca daha kesif, elle tutulur gibi bir şey oluyor." -N. Hikmet. 2. Saydam olmayan. 3. Sık, kalın.
koyu
sf. 1. Yoğunluğundan dolayı güç akan, sulu karşıtı: Koyu pekmez. Koyu süt. 2. Rengi açık olmayan, daha belirgin, açık karşıtı: "Oturduğu yerden Boğaziçi'nin koyu mavi gecesinde bir balıkçı kayığı kayıp gidiyordu." -H. E. Adıvar. 3. bl. Yazı karakterinin daha belirgin olarak yazılmış biçimi. 4. mec. Aşırı (davranış, düşünce vb.): "Daha eski zamanda koyu bir Türkçe taraftarıymış." -A. Ş. Hisar. 5. mec. Derin, hararetli: Koyu bir sohbet.
sıkı
sf. 1. Dar: Sıkı bir kemer. 2. İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan: Sıkı bir denk. 3. Zorlu, güçlü ve etkili: "En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir." -B. Felek. 4. Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan: "Ankaralılarla münasebetlerinde her zaman sıkı bir ahlak ve seviye kontrolüne tabi tutuldu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 5. İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı. 6. Yoğun: "Samsun'a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi bildirdim." -Atatürk. 7. Cimri. 8. zf. Sıkıca, iyice: Sıkı giyinmek. 9. is. Disiplin. 10. is. Zorlayıcı durum: Sıkıya gelmemek. Sıkıyı görünce kaçtı. 11. is. Ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları vb. şeylerin tümü: "İlk sıkıyı babam attı." -S. Kocagöz. 12. Güçlü ve çabuk, hızlı: "Karabalçıklı çiftliği, kasabadan sıkı yürüyüşle bir saat çeker." -R. N. Güntekin.
şişman
sf. Deri altında fazla yağ toplanması sebebiyle vücudun her yanı şişkin görünen (kimse), şişko, mülahham: "Şişman odacı sahanlıkta bir daha gözüktü." -E. E. Talu.
tombul
sf. 1. Yuvarlak: "Altı tombul, boynu ince boş likör şişesi, koltuğun dibinde duruyordu." -Ç. Altan. 2. Şişman, etine dolgun: "İçeride tombul yanakları kızarmış, ter içinde tıknaz bir kadın kıvranıyordu." -S. F. Abasıyanık.

"yoğun" için örnek kullanımlar

Ancak yoğun kar yağışı nedeniyle Frankfurt'a gitmek mümkün olmadı.
However, due to heavy snowfall was not possible to go to Frankfurt.
Kaynak: aksam.com.tr
Ümit Karan hayranlarının yoğun ilgisi yüzünden en geç gelen isim oldu.
Umit Karan because of the intense interest of the fans was the name of the late arriving.
Kaynak: gazetea24.com
İyi arabalar, iyi evler alırdık çünkü rekabet yoğun değildi.
Good cars, good competition is intense because it was not I'd buy houses.
Kaynak: hakimiyet.com
Olimpico Stadı'nda Torino, yoğun kar yağışı altında Lazio'yu konuk etti.
Olimpico Stadium Turin, heavy snowfall has Lazio'yu guest.
Kaynak: fanatik.com.tr
Compact Disc ya da yoğun disk (İngilizce : Compact Disc, CD), Philips ve Sony ortaklığı ile geliştirilmiş sayısal optik veri saklama
Kaynak: Compact Disc
Yoğun madde fiziği, fiziğin , maddenin makroskopik fiziksel özellikler i ile ilgilenen dalıdır. etkileşimin büyük olduğu yoğun maddeyle ilgilenir.
Kaynak: Yoğun madde fiziği
Yıldız, ağırlıklı olarak hidrojen ve helyum dan oluşan yoğun ve karanlık uzay da ışık saçan gökyüzü nde bir nokta olarak görünen plazma
Kaynak: Yıldız
Difüzyon, Geçişme veya Yayılma olarak da bilinir, madde lerin çok yoğun ortamdan az yoğun ortama göçü. Fiziksel kimya da ise molekül lerin
Kaynak: Difüzyon
Osmoz, çözücü maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama, seçici geçirgen bir zardan enerji harcanmadan geçişidir. suyun az yoğun
Kaynak: Osmoz
Panik atak, başta panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatri k bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülen yoğun korku, kaygı,
Kaynak: Panik atak
Büyük Patlama ya da Big Bang, evren in yaklaşık 13,7 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan evrenin
Kaynak: Büyük Patlama
Petrol, neft ya da yer yağı, hidrokarbonlar oluşmuş, sudan yoğun kıvamda, koyu renkli, arıtılmamış, kendisine özgü kokusu olan,
Kaynak: Petrol
Aktif taşıma, az yoğun ortamdan çok yoğun ortama, büyük moleküllerin geçişi sırasında enerji harcanması olayına verilen isimdir. Hücre zarı
Kaynak: Aktif taşıma
Cumhuriyetin en yoğun yerleşim ve en kuvvetli ekonomik bölgesini oluşturmaktadır. Eyalet başkanti Wiesbaden dir. Nüfusu en büyük şehri
Kaynak: Hessen
Savaştepe yörük köylerinin çok olduğu ve yörük kültürünün yoğun yaşandığı bir ilçedir. Yaklaşık 15 köyde Karakeçili yörükleri yaşar.
Kaynak: Savaştepe
Sınır açısı olayı yalnızca çok yoğun ortamdan az yoğun ortama geçerken görülür. Çünkü çok yoğun (kırıcılığın fazla olduğu) ortamdan az
Kaynak: Sınır açısı
Selçuklu ve beylikler döneminde Horasan'dan gelerek yöreye yerleşen Türkmen Çepnilerin yoğun olarak yaşadığı Beşikdüzü nden üç ağa 1834
Kaynak: Beşikdüzü
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.