Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

buyurmak ne demek?

 - 5 sözlük, 7 sonuç.

Divanü Lügati't-Türk

buyurmak anlamı
buyurmak, emretmek
buyurmak anlamı
(Oğuz) buyurmak, emretmek

Güncel Türkçe Sözlük

buyurmak anlamı
(-i, -e) 1. Bir şeyin yapılmasını veya yapılmamasını kesin olarak söylemek, emretmek: "Ahlak sadece kötülük etmekten çekinmek değildir, başkalarının edecekleri kötülükleri de önlemeye çalışmayı buyurur." -N. Ataç. 2. Söylemek, demek, düşüncesini bildirmek: Bir şey mi buyurdunuz? "Çok doğru buyuruyorsunuz." -F. R. Atay. 3. (-e) Gelmek, gitmek, geçmek, girmek: "Salona buyurmaz mısınız?" -M. C. Kuntay. 4. (-i) Almak: "Buyurunuz kahvenizi!" -M. E. Yurdakul. 5. (yar) Etmek, eylemek: "Size karşı derin hürmeti vardı, lütuf buyurur sorarsanız yalnızlığını hissetmez." -R. H. Karay.

Tarama Sözlüğü

buyurmak anlamı
1. Emretmek. 2. (Saygı gösterilen kimse) Söylemek, demek.

Türkçe - İngilizce

buyurmak anlamı
fiil
1) command
2) prescribe
3) order
4) come
5) decree
6) help oneself to
7) ordain
8) please
9) will

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

buyurmak anlamı
Buyurmak || bour || boyur || boyrun || buyor

Erzurum

buyurmak anlamı
İcabet etmek

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

buyurmak eş anlamlısı

almak
(-i) 1. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." -N. Cumalı. 2. (-i, -den) Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak: Çocuğu okuldan aldı. 3. Birlikte götürmek. 4. (nsz) Satın almak: "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan." -N. Cumalı. 5. (nsz) Ele geçirmek, fethetmek: "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş." -Ö. Seyfettin. 6. (nsz) İçine sığmak: Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır. 7. (-e, nsz) Kabul etmek: Evine kiracı almak. 8. (nsz) Kendine ulaştırılmak, iletilmek: Mektup almak. Haber almak. 9. (nsz) İçeri sızmak, içine çekmek: Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış. 10. (nsz) Erkek, kadınla evlenmek: "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü." -M. Ş. Esendal. 11. (-i, nsz) Sürükleyip götürmek: Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı. 12. (nsz) Kazanmak, elde etmek. 13. (nsz) Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak: Soğuk almak. Ceza almak. 14. (-i, nsz) Bürümek, sarmak, kaplamak: Burayı kötü bir koku aldı, durulamaz hâle geldi. 15. (-den) Kısaltmak, eksiltmek: Ceketin boyundan almak. 16. (nsz) Yolmak, koparmak: Kaş almak. 17. Yerini değiştirmek, çekmek. 18. Temizlemek: Karyolanın altını süpürge ile al. Örümcekleri al. 19. (-i, -e) İçeri girmesini sağlamak: "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış." -N. Cumalı. 20. (nsz) Tat veya koku duymak: Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır. 21. (-i, -e) Örtmek, koymak: Paltosunu sırtına aldı. 22. (-i, -e) ... gibi anlamak: Bir sözü şakaya almak. 23. (-i, -de) Yol gitmek, mesafe katetmek: O yolu bir saatte alırsınız. 24. (-i, -den) Çalmak: Cebimden saatimi almışlar. 25. Soldurmak: Güneş perdelerin rengini aldı. 26. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak: Dalağını aldılar. 27. (nsz) Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek: "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı." -H. Taner. 28. (nsz) Göreve, işe başlatmak: Yeni bir kapıcı aldı. 29. (-den) Görevden, işten çekmek. 30. (nsz) Başlamak: "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur" -Halk türküsü. 31. (-den) Davranış veya makam değiştirmek: Aşağıdan almak. Tizden almak. 32. (nsz) İçecek veya sigara içmek: Tadına bakmak için bir yudum aldım. 33. (nsz) Yutmak, kullanmak: İlaç almak. 34. (-den, nsz) Kazanç sağlamak: Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar. 35. Gidermek, yok etmek: İçine biraz su koy, tuzunu alır.
demek
(nsz) 1. Söylemek, söz söylemek: "Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar." -B. Felek. 2. (-e) Ad vermek: Muşmulaya döngel de derler. 3. Bir dilde karşılığı olmak: Kamer "ay" demektir. 4. Herhangi bir ses çıkarmak: Küt dedi, düştü. 5. (-e) Herhangi bir kanıya, yargıya varmak: Bu işe herkes ne der? 6. Düşünmek. 7. Oranlamak: Güzellik desen onda, zenginlik desen onda. 8. Ummak: Bundan sonra gelir mi dersin? 9. Erişmek: Saat yedi dedi mi uyanırım. 10. Bir işe kalkışmak, yeltenmek: Kımıldanayım deme, kurşunu yersin. Ağzını açayım deme, çok fena olursun. 11. Saymak, kabul etmek: "Yarım milyon dediğin nedir?" -M. Ş. Esendal.
emretmek
(-i, -e) (e'mretmek) Buyurmak, emir vermek: "Bunu böyle istiyorum ve böyle emrediyorum." -A. Gündüz.
etmek
(nsz) 1. Bir işi yapmak: "Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." -H. Taner. 2. "İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak: İyi ettiniz de geldiniz. 3. (-i) Bulmak, erişmek: "Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi." -R. H. Karay. 4. (-i, -den) Birini bir şeyden yoksun bırakmak. 5. Eşit değer kazanmak: İki iki daha dört eder. 6. Herhangi bir değerde olmak: "Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu." -Ö. Seyfettin. 7. Kötülükte bulunmak: "Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?" -S. F. Abasıyanık. 8. (-e) Küçük veya büyük abdestini yapmak: Çocuk altına etti.
eylemek
(yar) Etmek, yapmak: "Arap atlar yakın eyler ırağı." -Dadaloğlu.
geçmek
(-e) 1. Bir yerden başka bir yere gitmek: "Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim." -T. Buğra. 2. (-den) Bir yandan girip diğer yandan çıkmak: İplik iğne deliğinden zor geçti. 3. (-den) Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek: Eve giderken sizin sokaktan geçeriz. 4. (-den) Bir duruma uğramak, konu olmak: Dayaktan geçmek. Muayeneden geçmek. 5. (-den) Bırakmak, vazgeçmek: "Bana yârdan geç derler / Seven yârdan geçilir mi?" -Halk türküsü. 6. (-de) Yaşamak. 7. (-den) Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak: "Hakkın var... Ne çare ki bizden geçti, diye söyleniyor." -R. N. Güntekin. 8. (-de) Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek: "Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı." -A. İlhan. 9. (-i, -e; -den) Hastalık bulaşmak, sirayet etmek: Hastalık bana ondan geçti. 10. (-den, -e) Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek: Bu titizlik ona babasından geçmiş. 11. (-den, -e) Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek. 12. Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak: "İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok." -S. M. Alus. 13. Yerini bırakıp başka yer almak. 14. (-den) Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak: "Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler." -S. F. Abasıyanık. 15. Etki yapmak, işlemek: Soğuk, ciğerime geçti. Başına güneş geçmiş. 16. Görev almak: İktidara geçmek. 17. Kalmak, devrolmak: "Paralar suyunu çekti. Fabrika da olduğu gibi Nihat'a geçti." -N. F. Kısakürek. 18. (-i) Geride bırakmak, aşmak: Bizim yelkenli vapuru geçecek. Ordu sınırı geçti. Çocuğun boyu babasını geçti. 19. (nsz) Tükenmek, bitmek, sona ermek: "Yavaş yavaş bu hırs geçer." -F. R. Atay. 20. (-i) Üstünlük sağlamak. 21. (-i) Söylemeden veya bitirmeden atlamak: O meseleyi geçelim. O bahsi geç! 22. (-i) Zamanı aşmak, geride bırakmak: "Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu." -P. Safa. 23. (-le) Harcamak: "Bütün günüm seni takip etmekle geçti." -Y. K. Karaosmanoğlu. 24. (-i) Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek. 25. (-i, -den) Birinden meşk etmek: Bu şarkıyı kimden geçtiniz. 26. Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek: Ankara haberlerini gazetesine geçiyormuş. 27. (nsz) Sönmek: "Ocak sönmüş, koru bile geçmişti." -N. Nâzım. 28. Yazılmak, girmek: Tarihe geçmek. Kitaba geçmek. 29. (nsz) Sürümü olmak, satılmak. 30. (-i, -e) Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak: "Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti..." -H. E. Adıvar. 31. (nsz) Kullanımda olmak, tedavülde olmak: Bu para artık geçmiyor. 32. (nsz) Kabul edilemez olmak: Senin paran burada geçmez. 33. (nsz) Okulda, sınavda başarı göstermek: Çocuk bu yıl geçti. 34. Bir yere gidip oturmak. 35. (nsz) Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak: Bu karpuz geçmiş. 36. (nsz) Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak: Görmedim dedi, geçti. 37. (yar) argo Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar: lska geçmek. Diskur geçmek. 38. (-i, -e) hlk. Çekiştirmek, yermek: "Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim." -Halk türküsü.
gelmek
(-den, -e; nsz) 1. Ulaşmak, varmak: "Gurbetten gelmişim yorgunum, hancı." -B. S. Erdoğan. 2. Getirmek: "Adamı Ödemiş'ten aldım geldim, her masrafını çektim." -N. Cumalı. 3. Oturmaya, ziyarete gitmek: Dün akşam amcamlar bize geldi. 4. İsabet etmek: Attığı top gözüme geldi 5. Varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek: Eski çağlardan birçok anıt çağımıza kadar gelmiştir. 6. Ortaya çıkmak, doğmak. 7. Belli bir süre dolmak: "Vakit kuşluğu aşmış, öğleye geliyordu." -N. Cumalı. 8. Belli bir zamana ulaşmak. 9. Kadar olmak: Boyu ancak omzuna geliyor. 10. Çıkmak, yönelmek: Merak etme, ondan kimseye kötülük gelmez. 11. İzlemek, takip etmek: Çocuklar arkadan geliyordu. 12. Bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak: Kahve Brezilya'dan geliyor. 13. Katılmak, eklenmek: Türkçede ekler kelimelerin sonuna gelir. 14. Türemek. 15. Daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek: Şimdi sözü burada kesip asıl konumuza gelelim. 16. Sonuç çıkmak: Bu davranışlardan ne gelir bilinmez. 17. Dayanmak, tahammül etmek: Birazcık üşütmeye gelmiyor, hemen hastalanıyor. 18. Kendine yapılan herhangi bir davranış veya durumu iyi karşılamak: "Kadri o adamlardandır ki iyi davranmaya, yüz vermeye gelmez." -M. Ş. Esendal. "Bizim baştan savma işe gelmediğimizi bilirsin." -R. H. Karay. 19. (-e) Bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek: Dediğime geldiniz mi? 20. Etkisini herhangi bir biçimde göstermek: Buranın havası iyi geldi. Burası bana çok sıcak geldi. 21. Kazanılmak, sağlanılmak: Çiftlikten onlara ayda beş yüz milyon lira gelir. 22. Uymak: Bu ayakkabı sana küçük gelir. 23. Olmak, -e uğramak: Felç gelmek. Başımıza bir bela geldi. 24. Akmak: Burnundan kan geldi. Musluktan su gelmiyor. 25. Düşmek, rast gelmek: Buraya ışık gelmiyor. 26. Görünmek, sanılmak: "Baygın da olsa yabancı bir kadını böyle kucağında tutmak ona pek ayıp bir şey gibi geldi." -H. Taner. 27. (-e) Uygun düşmek: "Caddelerde oturmaya gelmez." -Ö. Seyfettin. 28. (-e) Başlamak, ortaya çıkmak. 29. Mal olmak: Bu bardakların tanesi yüz liraya geldi. 30. Biriyle birlikte gitmek: Ben İstanbul'a gidiyorum, benimle gelir misiniz? 31. İhtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil: Uykusu gelmek. 32. (yar) Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Alışageldiğimiz bir anlamı vardı. 33.
girmek
(-e) 1. Dışarıdan içeriye geçmek: "Birlikte kiliseden içeri giriyoruz, ben topallıyorum." -A. Ağaoğlu. 2. Sığmak: Elim bu eldivene girmiyor. 3. Katılmak, iltihak etmek: "Bugün edebiyat imtihanına girdim." -Y. Z. Ortaç. 4. Almak, fethetmek: "Ordularımız İstanbul'a girdiler." -M. Ş. Esendal. 5. İncelemek, ayrıntılara inmek. 6. Girişmek, başlamak: "Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum." -N. Ataç. 7. Bulaşmak: Koyunlara kelebek hastalığı girdi. 8. (nsz) Zaman anlamlı kavramlar için gelmek: İlkbahar girdi. 9. (nsz) Ağrı, sancı başlamak, saplanmak. 10. Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek: "Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu." -Ö. Seyfettin. 11. İyice anlamak, iyice bilmek. 12. Kavgaya tutuşmak. 13. Başlamak. 14. Erişmek, ulaşmak: Yirmisine girdi. 15. Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak. 16. Yazılmak, başlamak: Okula girdi. 17. Yemek yemek.
gitmek
(-e) 1. Bir yere doğru yönelmek. 2. (-den) Bir yerden veya bir işten ayrılmak. 3. Çıkmak, ulaşmak: Bu yol nereye gider? 4. Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak: Her gün çalışmaya gidiyor. 5. (nsz) Sürmek, devam etmek: "Ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." -M. Ş. Esendal. 6. Yakışmak, yaraşmak: Bu renk ona gitmedi. 7. Tüketilmek, harcanmak: "Eline geçen paranın çoğu da İstanbul'da çoluğa çocuğa gidiyor." -M. Ş. Esendal. 8. (nsz) Götürülmek, gönderilmek: Haber daha yeni gitti. 9. (nsz) Yeter olmak, yetmek, yetişmek: İki ton kömür üç ay gider. 10. (nsz) Yürümek, yol almak: Bu at iyi gider. 11. (nsz) Dayanmak: Bu giysi iki yıl gider. 12. (nsz) Geçmek: Yaz gitti, kış geldi. 13. (nsz) Herhangi bir durumda olmak: Yolculuk iyi gidiyor. Bakalım bu iş nasıl gidecek? 14. (nsz) Yok olmak, elden çıkmak: "Gemiler ve saray hepsi gitti." -F. R. Atay. 15. (nsz) Ölmek: "Ben giderim adım kalır / Dostlar beni hatırlasın." -Âşık Veysel. 16. Başvurmak, yapmak: Mahkemeye gitmek. 17. (nsz) Bir şey zarar görmüş olmak: Duvarın boyası gitmiş. 18. (nsz) Makine, işlemek, çalışmak: Bu saat iyi gidiyor. 19. (-den) Satılmak: "Altın kaçtan gidiyor?" -S. F. Abasıyanık. 20. Yapmak: Para ayarlamasına gitmek. 21. mec. Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak: Bu işin sonu nereye gider. 22. (yar) Değerlendirmek, saymak, karşılamak: Bu iş hoşuma gitmedi, tuhafıma gitti.
söylemek
(-i) 1. Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak: "Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." -R. N. Güntekin. 2. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak: "Hececiler kendilerinden sonra yeni bir edebî neslin yetişmediğini söylüyorlar." -S. F. Abasıyanık. 3. Yapılmasını istemek: "Biraz sonra nazırın yine beni istediğini söylediler." -F. R. Atay. 4. (nsz) Türkü, şarkı vb. okumak: "Kanto söyler gibi hareketler ve taklitlerle söylediği şarkılar pek eğlenceli şeylerdi." -R. N. Güntekin. 5. (nsz) Yazmak, düzmek: Şiir söylemek. 6. (-e) Haber vermek: "Benim burada nasıl yaşadığımı görenler gidip babama da söylerler." -A. Ş. Hisar. 7. (-i, -e) Önceden bildirmek, tahmin etmek: "Bir değil iki tane olduğunu size söylemiştim." -R. H. Karay. 8. (nsz) mec. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak: "Ne söyler bu türküler / Ay karanlık gecelerde yüzen gemiler." -N. Cumalı.

"buyurmak" için örnek kullanımlar

Ferman, hükümdarın tuğrasını taşıyan yazılı emir Farsça buyurmak anlamına gelen farmān ( fa | فرمان ) kelimesinden türemiştir
Kaynak: Ferman
İmperium, (Latince imperare kelimesinden „hüküm sürmek“, „emretmek“, „buyurmak“ anlamında), Geniş anlamda sahip olan kişiye göreviyle
Kaynak: Imperium
İmparatorluk sözcüğü, Latince imperare (buyurmak, komuta etmek) -in+parare (tedarik etmek, donatmak)- kökünden gelir. Bazı büyük
Kaynak: İmparatorluk
Türkçe "buyurmak" mastarından yapılmış bir isim olan buyruldu, Osmanlı diplomatiğinde sadrazam, vezir, defterdar, kaptan paşa, beyler beyi
Kaynak: Buyruldu
Kültür : Yumuş buyurmakbuyurmak,: Gilik Börek,: Mudara İdareten duran,: Esahtan gerçektenmi,: Lo erkeğe seslenmek ,: Gı kadına seslenmek ,:
Kaynak: Çekem, Şarkışla
Çaldahıl Olmak:Musallat olmak,Avcar:Pancar Tohumu,çiğrimek:nefret etmek, Yumus buyurmak: Hizmet, Uluk: Lüzümsüz, Aálen: Dur/bekle, tavatır/
Kaynak: Gücük, Şarkışla
başlamak), karış getirmek (kargış, beddua etmek, lanetlemek), yumuş buyurmak(iş yükü vermek), yumuş dutmag (verilen işi yerine getirmek) vd.
Kaynak: Sungur, Sorgun
buyurmak suretiyle, bir toplumun devamı için adaletin ne derece önemli oldugunu belirtmistir. C- Ydarecilerin bozulması. Enes b.
Kaynak: İmam Mehdi

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.