Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

almak ne demek?

 - 4 sözlük, 8 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

almak, -ır anlamı
(-i) 1. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." -N. Cumalı. 2. (-i, -den) Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak: Çocuğu okuldan aldı. 3. Birlikte götürmek. 4. (nsz) Satın almak: "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan." -N. Cumalı. 5. (nsz) Ele geçirmek, fethetmek: "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş." -Ö. Seyfettin. 6. (nsz) İçine sığmak: Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır. 7. (-e, nsz) Kabul etmek: Evine kiracı almak. 8. (nsz) Kendine ulaştırılmak, iletilmek: Mektup almak. Haber almak. 9. (nsz) İçeri sızmak, içine çekmek: Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış. 10. (nsz) Erkek, kadınla evlenmek: "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü." -M. Ş. Esendal. 11. (-i, nsz) Sürükleyip götürmek: Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı. 12. (nsz) Kazanmak, elde etmek. 13. (nsz) Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak: Soğuk almak. Ceza almak. 14. (-i, nsz) Bürümek, sarmak, kaplamak: Burayı kötü bir koku aldı, durulamaz hâle geldi. 15. (-den) Kısaltmak, eksiltmek: Ceketin boyundan almak. 16. (nsz) Yolmak, koparmak: Kaş almak. 17. Yerini değiştirmek, çekmek. 18. Temizlemek: Karyolanın altını süpürge ile al. Örümcekleri al. 19. (-i, -e) İçeri girmesini sağlamak: "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış." -N. Cumalı. 20. (nsz) Tat veya koku duymak: Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır. 21. (-i, -e) Örtmek, koymak: Paltosunu sırtına aldı. 22. (-i, -e) ... gibi anlamak: Bir sözü şakaya almak. 23. (-i, -de) Yol gitmek, mesafe katetmek: O yolu bir saatte alırsınız. 24. (-i, -den) Çalmak: Cebimden saatimi almışlar. 25. Soldurmak: Güneş perdelerin rengini aldı. 26. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak: Dalağını aldılar. 27. (nsz) Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek: "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı." -H. Taner. 28. (nsz) Göreve, işe başlatmak: Yeni bir kapıcı aldı. 29. (-den) Görevden, işten çekmek. 30. (nsz) Başlamak: "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur" -Halk türküsü. 31. (-den) Davranış veya makam değiştirmek: Aşağıdan almak. Tizden almak. 32. (nsz) İçecek veya sigara içmek: Tadına bakmak için bir yudum aldım. 33. (nsz) Yutmak, kullanmak: İlaç almak. 34. (-den, nsz) Kazanç sağlamak: Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar. 35. Gidermek, yok etmek: İçine biraz su koy, tuzunu alır.

Tarama Sözlüğü

almak anlamı
1. Basmak, galebe etmek, istilâ etmek, kaplamak.

Türkçe - İngilizce

almak anlamı
fiil
1) get
2) take
3) receive
4) buy
5) pick up
6) take on
7) take in
8) take up
9) have
10) fetch
11) collect
12) extract
13) gain
14) accept
15) draw
16) capture
17) hold
18) put on
19) put on
20) assume
21) take from
22) borrow
23) seize
24) admit
25) garner
26) wreak
27) withdraw
28) seat
29) conquer
30) occupy
31) govern
32) sweep off
33) accomplish
34) exchange
35) pull off
36) let in
37) induct
38) help oneself to
39) excise
40) enucleate
41) enter upon
42) enter on
43) come in
44) divest of

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

almak anlamı
Parlamak, tutuşmak.

*Afşin -Maraş
-Adana
*Silifke -İçel

almak anlamı
1. İki parça uygun gelmek. 2. Meyletmek, bir taraf ağır gelmek: Merkebin bu yanı alıyor.
almak anlamı
Almak

Güney-Batı Anadolu

almak anlamı
1. Tutmak, musallat olmak (hastalık vb. durumlar için). 2. Çatmak, dokunmak, değmek

Rize

almak anlamı
1. Yanınca götürmek // alip. 2. Satın almak // alem. 3. Elde etmek, hasıl etmek // aliyemiş. 4. hanım edinmek. 5. Çıkarmak, sıyırmak // alip. 6. El koymak // alip. 7. Ele almak, muhatap etmek // alu. 8. Tutmak, kavramak // alu 9. Temizlemek // aliyikan

Artvin Yusufeli Uşhum köyü

almak eş anlamlısı

başlamak
(-e) 1. Bir işe girişmek, harekete geçmek: "Şairliğe on sekiz yaşında gazel ve rubailerle başlamıştı." -H. Taner. 2. (nsz) Çalışır, işler, yürür duruma girmek: "Bundan başka evlenme hayatı da oldukça başarılı başladı." -H. E. Adıvar. 3. Olmak, oluşmak, ortaya çıkmak, doğmak: "Şiirimiz milletimizin Anadolu'daki teşekkülü ile başlar." -Y. K. Beyatlı. 4. Görünmek: "Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı." -S. F. Abasıyanık. 5. Etkisini göstermek: "Kış başlarken yapraklar döküldü." -C. Uçuk. 6. Hoş olmayan bir davranışa koyulmak: "Etraftaki çocuklar gene arsızlanmaya başladılar." -O. C. Kaygılı.
bürümek
(-i) 1. Sarmak, kaplamak, örtmek, basmak, istila etmek: "Tarlayı otlar bürümüştü." -N. Nâzım. 2. mec. Çok, güçlü etkilemek: "Bir kötümserlik bürümüş sizin içinizi." -N. Ataç.
çalmak
(-i, -e) 1. Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak: "İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." -F. R. Atay. 2. Vurarak veya sürterek ses çıkartmak: "Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." -R. E. Ünaydın. 3. Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak: "Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." -R. H. Karay. 4. (nsz) Ses çıkarmak, ses vermek: "Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." -R. N. Güntekin. 5. Atmak, çarpmak, vurmak. 6. Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak: "Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur." -T. Buğra. 7. Üzerine sürmek: Ekmeğin üzerine yağ çaldı. 8. (-i) Bozmak, zarar vermek. 9. (-i) Kumaşın bir parçasını kesmek. 10. Madeni oymak, kalemle işlemek. 11. (-e) Benzemek, andırmak: "Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." -S. F. Abasıyanık. 12. mec. Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak. 13. (-i) hlk. Süpürmek, temizlemek: Tozu çalmak.
çekmek
(-i, -e) 1. Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek: "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." -R. N. Güntekin. 2. Taşıtı bir yere bırakmak, koymak. 3. Germek: İpi çekmek. 4. İçine almak, emmek. 5. Bir yerden başka bir yere taşımak: Ekini tarladan çekmek. 6. Bir amaçla ortadan kaldırmak: Piyasadaki parayı çekmek. 7. Solukla içine almak: "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı." -B. R. Eyuboğlu. 8. Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak: "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi." -T. Buğra. 9. Atmak, vurmak: Dayak çekmek. Şut çekmek. 10. Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak. 11. Güç durumlara dayanmak, katlanmak: "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum." -P. Safa. 12. Tartıda ağırlığı olmak: "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi." -P. Safa. 13. Döşemek: Kablo çekmek. 14. Herhangi bir engel kurmak: "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş." -R. H. Karay. 15. Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak: "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim, diye bekleşiyorlar." -S. F. Abasıyanık. 16. İmbik yardımı ile elde etmek: İspirto çekmek. Gül yağı çekmek. 17. Çizgi durumunda uzatmak: "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına" -F. N. Çamlıbel. 18. Aynısını yazmak veya çizmek: Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek. 19. Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak: Bardak çekmek. 20. Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak. 21. Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek: Fotoğraf çekmek. Film çekmek. 22. Taşıma gücü olmak: Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez. 23. Öğütmek: Kahve çekmek. 24. Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak. 25. Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak: "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker." -R. H. Karay. 26. Hoşa gitmek, sarmak. 27. Kaçan ilmeği örmek: Çorap çekmek. 28. Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak: "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti." -H. E. Adıvar. 29. Bir duyguyu içinde yaşatmak: "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum." -R. H. Karay. 30. Yürütmek, sürmek: "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın." -Y. K. Beyatlı. 31. (-e) Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek: "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." -T. Buğra. 32. Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak: Sorguya çekmek. 33. (-i, -e) Herhangi bir anlama almak: Bak, sözümü nereye çekti! 34. (-i, -e) Örtmek, giymek: "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz." -R. H. Karay. 35. (-i, -e) Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek. 36. Yol, ay sürmek: "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur." -B. Felek. 37. (nsz) Daralıp kısalmak: Kumaşı yıkayınca çekti. 38. Söylemek: "Bir nutuk çekmeye başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu." -Y. K. Beyatlı. 39. Asmak: "Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik." -Halikarnas Balıkçısı. 40. Boya, badana vb. sürmek. 41. Yollamak: "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?" -A. İlhan. 42. Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak: Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor. 43. Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek. 44. fiz. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı. 45. tek. Vericiden gelen dalgaları algılayarak televizyon, radyo, telefon vb. aygıtlarla bağlantı kurmak. 46. argo İçki içmek: "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu." -F. R. Atay.
fethetmek
(-i) (fe'thetmek) 1. Bir yeri veya ülkeyi savaşarak almak, ülke açmak: "Mekânı fethetmek bir marifettir fakat mekânla beraber zamanı da fethetmek yüz misli değerindedir." -Y. K. Beyatlı. 2. mec. Herkesin takdirini, övgüsünü kazanıp kendine hayran bırakmak: "Fettan bir kızcağız, İstanbul'u fethetmişti." -E. E. Talu.
gidermek
(-i) 1. Ortadan kaldırmak, yok etmek: "Vapur sorar, yol öğrenir, merakımızı gideririz." -S. F. Abasıyanık. 2. Dindirmek: "Susuzluğunu giderdikten sonra açlığını da bastırmaya kararlı olduğu belliydi." -İ. O. Anar.
kaldırmak
(-i) 1. Bulunduğu yerden almak: Örtüyü masanın üzerinden kaldır. 2. Yukarı doğru hareket ettirmek: "Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık." -S. F. Abasıyanık. 3. Yükseltmek: Duvarı bir metre daha kaldırmalı. 4. (nsz) Ürün toplamak, taşımak: Harman kaldırmak. 5. Çekmek, taşımak: Bu araba bu yükü kaldırmaz. 6. Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek: "Meclis ... olağanüstü hâli kaldırabilir." -Anayasa. 7. (-e) Hastayı hastaneye götürmek: "Yarasının dikişleri koptu dün öğleden sonra, Fransız Hastanesi'ne kaldırdılar." -A. Gündüz. 8. Tören yaparak ölüyü gömmek. 9. Toplamak: "Anası, kardeşi ile hep beraber sofrayı kaldırdılar." -N. Cumalı. 10. Alıp başka yere götürmek. 11. Uyandırmak: "Bir gece yanında mihman olduğum / Sabah oldu deyi kaldırdın beni." -Halk türküsü. 12. Piyasadan çekmek: İstifçilerin piyasadan kaldırdığı mallar. 13. Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak: Vazoyu ortadan kaldıralım, çocuğun eline geçmesin. 14. Kaçırmak: "Yakın köyden kaldırdığı bir yosmayı sarhoş etmekle meşguldü." -S. F. Abasıyanık. 15. İyi etmek, iyileştirmek: Bu ilaç onu yataktan kaldırdı. 16. Bir şeyden çokça satın almak. 17. Tayin etmek, atamak: "Günün birinde bu müdürü başka, daha önemli bir yere kaldırdılar, buraya da bir başka müdür getirdiler." -M. Ş. Esendal. 18. Yok etmek, ortadan silmek: "Yeryüzünden hayali kaldırın, dünya bir taş ve toprak yığınından ibaret kalır." -O. S. Orhon. 19. (nsz) mec. Katlanmak, tahammül etmek: "Doğrusunu isterseniz onu çoktan kapı dışarı etmeliydim ama yüreğim kaldırmıyor, acıyorum." -S. F. Abasıyanık. 20. (nsz) mec. Uygun gelmek, götürmek, yakışmak: Bu kumaş fazla süs kaldırmaz. 21. argo Çalmak, aşırmak.
kaplamak
(-i) 1. Her yanını örtmek, istila etmek: Bulutlar gökyüzünü kapladı. Sessizlik ortalığı kapladı. 2. Çepeçevre sarmak, kuşatmak: "Evlerin bir tarafını yol, üç tarafını da yine çam ormanları kaplar." -S. F. Abasıyanık. 3. (nsz) Bir kabın, bir kılıfın, bir örtünün içine almak: Yorgan kaplamak. 4. Yayılıp doldurmak, etkisinde bırakmak. 5. Bir yüzeyi döşemek, başka bir nesne ile örtmek: "Dudaklarının üstünü kaplayan muntazam kesilmiş sert ve koyu siyah bıyıkları..." -A. Ş. Hisar. 6. Kaplama adı verilen ince ağaç levhaları, değişik yöntemlerle hazırlanan tablalara yapıştırmak. 7. Bir madeni bir başka madenle kimyasal bir yöntemle örtmek. 8. mec. Bir kimsenin veya bir şeyin nitelikleri herkesçe bilinir olmak: Ünü cihanı kapladı. 9. mec. Duygular için doldurmak: İçini sevinç kapladı. 10. mec. Doldurmak, bastırmak.
kazanmak
(-i) 1. Kazanç sağlamak: "Bu beş lirayı bitirmeden ben para kazanmalıyım." -P. Safa. 2. (nsz) Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek: "Böyle yazılara hiç cevap vermeyiz ve yazı çok ağırsa dava açarak çok defa kazanırız." -B. Felek. 3. Çıkmak, isabet etmek. 4. Edinmek, sahip olmak: "Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya gibi gizli kalmalıdır." -R. N. Güntekin. 5. (nsz) Tutulmak, yakalanmak: Huy kazanmak. Dert kazanmak. 6. Kendinden yana çekmek: "Bu genç şairin dostluğunu kazanmak için hiçbir külfete katlanmadım." -M. Ş. Esendal. 7. (-den) Ele geçirmek, fethetmek, kazanç sağlamak: Düşmandan yer kazanmak. 8. Yenmek, galip gelmek: "İşte kesin muharebeyi bu manevi kudret kazanacaktır." -R. E. Ünaydın.
koymak
(-i, -e) 1. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek: "Öteki elini doktorun omzuna koydu." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak: Bu işe kimi koyacağız? 3. Bırakmak: İçeri kimseyi koymuyorlar. 4. Katmak, eklemek: "Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir." -S. Birsel. 5. İmza, tarih, adres yazmak. 6. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak: "Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor." -R. E. Ünaydın. 7. (nsz) Etkilemek, dokunmak: Bu söz ona çok koymuş. 8. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak: "Giderlerini iki ay içinde yerine koydu." -N. Cumalı. 9. Bırakmak, terk etmek.
kullanmak
(-i) 1. Bir şeyden belli bir amaçla yararlanmak: "Parmaklarının arasındaki mendili eskiyinceye kadar kullandığın hiç oldu mu?" -H. C. Yalçın. 2. Bir kimseyi bir hizmette bulundurmak, çalıştırmak: "Siz analarımızı nasıl esir gibi kullandınızsa biz de sizi öyle kullanacağız." -H. E. Adıvar. 3. İşletmek, değerlendirmek: Parasını ticarette kullanmak. 4. (nsz) Giymek, takmak: Hiç yağmurluk kullanmazdı. 5. (nsz) Sigara, içki vb. şeylere alışmış olmak, içmek. 6. (nsz) Kelimeyi yazmak, söylemek: "Lakırtılarında çok kere çifter çifter kelimeler kullanırdı ki bunlar bazen manayı değiştirir." -A. Ş. Hisar. 7. Harcamak, sarf etmek: "Sattıkları küpenin parasını çok idareli kullanıyorlardı." -P. Safa. 8. Amacına ulaşmak için birinden veya bir şeyden yararlanmak, onu amacına alet etmek, sömürmek, istismar etmek: "Hâlbuki onlar, işte bu saflığı istismar ediyorlar. Bütün düşünceleri seni kullanmak, o kadar!" -A. İlhan. 9. Araç veya aleti işletmek, yönetmek: "Nitekim çocuklarımın bile kullandıkları hesap makineleri, bunların küçük modelleridir." -B. Felek. 10. mec. Bir şeyin gereklerini yerine getirmek.
örtmek
(-i) 1. Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak: "Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü." -A. Gündüz. 2. Kapamak: "Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü." -P. Safa. 3. Kaplamak: Sarmaşıklar duvarları örtmüş. 4. mec. Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak: Birinin suçunu örtmek.
sarmak
(-i) 1. Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek. 2. Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek: Ordu düşmanı sardı. 3. Dolayında yer almak. 4. Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak: "Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu." -N. Cumalı. 5. Örtmek. 6. Kucaklamak. 7. Yumak yapmak: İpliği sarmak. 8. Şerit, ip vb. şeyler dolaşmak. 9. Kâğıt veya bir bitki yaprağıyla dürmek: "Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım." -H. R. Gürpınar. "Sardığı sigarayı tabakasına yerleştiriyor." -T. Buğra. 10. (-e) Sarılıp tırmanmak: Asma çardağı sardı. 11. (-i, -e) Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak: Kitabı kâğıda sarmak. 12. Taşıt tırmanmak, yükseğe doğru çıkmak. 13. Saldırmak, hücum etmek: "Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar." -M. Ş. Esendal. 14. Bir görev veya işin yerine getirilmesini başkasına yüklemek. 15. mec. Sözle saldırmak, tedirgin etmek: Evdekilerin hepsi bana sarıyor. 16. mec. Hoşuna gitmek, zevkini okşamak: "Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu." -A. H. Tanpınar.
temizlemek
(-i) 1. Arıtmak: "Yeşil alanların, parkların, koruların klorofili kirli havayı süzer, temizler." -H. Taner. 2. Sakıncalı, pürüzlü bir işi olumlu sonuçlandırmak. 3. mec. Bitirmek, tüketmek: Bir aylık iş vardı, bir haftada temizledim. Bir tepsi böreği temizledi. 4. argo Öldürmek, yok etmek: "İntihar etmeden önce de yargıcı temizleyecekti." -Ç. Altan. 5. argo Kumar oyunlarında öbür oyuncuların bütün paralarını almak. 6. tıp Bir yaranın, bir dokunun sağlam olmayan bölümlerini neşter veya bıçakla kesmek.
yok etmek
varlığına son vermek, ortadan kaldırmak, ifna etmek, izale etmek: "Kurtulmak için ya yok olmalı ya yok etmeli." -A. İlhan.
yutmak
(I) (-i) 1. Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek. 2. Tam ve doğru söylememek: Bazı heceleri yutuyor. 3. mec. İnanmak, aldanmak, kanmak: "Bize numara yapma, yutacak enayi değiliz." -S. M. Alus. 4. mec. Söylemek istediği bir sözü kendini tutarak söylememek. 5. mec. İyice, eksiksiz olarak öğrenmek: "Bazen üçer yüz sayfalık iki kitabı birden, yirmi dört saat zarfında hatmedip yuttuğu olurdu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 6. mec. Işık, ses gücünü, parlaklığını azaltmak: "Duvarlar bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor." -M. Ş. Esendal. 7. tkz. Dayanıp sesini çıkarmamak, katlanmak: Ben bu ağır sözleri yutmam.
yutmak
(II) (-i) 1. Haksız olarak kendine mal etmek, zorbalıkla elinden almak: "Sakarya'nın doğusunda Türk Ordusu da kıvrılarak bu canavarın Ankara'yı yutmasına mâni olmaya çalışıyordu." -H. E. Adıvar. 2. Oyunda bir şey kazanmak.

"almak" için örnek kullanımlar

Biz sezon başından beri Webo'yu almak için bin kere görüşme yaptık.
We've interviewed a thousand times to get Webo'yu since the beginning of the season.
Kaynak: sporx.com
Nil Erkoçlar mavi nüfus cüzdanını almak için mahkemeye bavuru yaptı.
The Reference made ​​to court to get Erkoçlar Nile blue birth certificate.
Kaynak: haberaj.com
Banks, İstanbul'un başarısından payımızı almak istiyoruz" dedi.
Banks want to take our share in the success of Istanbul, "he said.
Kaynak: turizmdebusabah.com
Şüpheli çantayı almak isteyen akıl hastası polise zor anlar yaşattı.
Mentally ill, the police had a hard time wanting to get suspicious bag.
Kaynak: timeturk.com
Nefes almak ya da soluk almak havanın akciğerler e alınıp verilme işlemidir. Aerobik organizmalar enerji açığa çıkarabilmek için solunum
Kaynak: Nefes almak
Söküme almak (İngilizce : Under erasure veya Fransızca : Sous rature) orijinal olarak Alman kökenli bir filozof olan Martin Heidegger
Kaynak: Söküme almak
Buna geçerken almak (en passant) denir. | a b c d e f g h | Geçerken almak: Siyah piyon iki adımla c7'den c5'e yürümeye
Kaynak: Geçerken almak
Çin'de konuşulan Sinitik diller hakkında bilgi almak için bu maddeye bakınız. Çince (Çince : 汉语 / 漢語, pinyin : hàn yǔ, diğer adları: 中文, 國文
Kaynak: Çince
Çin Halk Cumhuriyeti'nin resmi dili Standart Mandarin hakkında bilgi almak için Standart Çince maddesine bakınız. Mandarin ya da Beifanghua
Kaynak: Mandarin
Türkçedeki deyimlerle ilgili bilgi almak için, Türkçede deyim maddesine bakınız. Deyim, dil bilimi nde, kavramları, durumları hoşa giden
Kaynak: Deyim
Üniversite eğitimi almak için çeşitli yörelerden gelmiş 4 şehirli kız ve 3 taşralı erkek öğrencinin, sosyal ve kültürel yönden
Kaynak: Yedi Numara
Kredi, bir kimseye belirli bir süre sonra geri almak kaydıyla satın alma gücü sağlanması veya bu gücün devredilmesi olarak tanımlanır.
Kaynak: Kredi
Canik Dağları; batı uçları Samsun ilinde yer almak üzere, doğu uçları Ordu iline kadar sarkan ve Karadeniz 'e paralel uzanan sıra dağlar
Kaynak: Canik Dağları
Ekümenik konsil, Kilise'nin hıristiyan inanç esaslarını tespit ve tahkîm etmek, âyinlerin icrâsı konusunda kararlar almak ve Hıristiyanlık
Kaynak: Ekümenik konsil
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 4 Kasım 1950 'de İnsan Hakları Bildirisinde bulunan hakları topluca güvence altına almak için Avrupa
Kaynak: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Çirmen Muharebesi veya İkinci Meriç Muharebesi, 1364 yılında yapılmış olan Sırpsındığı Muharebesi 'nin intikamını almak isteyen Sırplar ile
Kaynak: Çirmen Muharebesi
Pestisit, zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde ya da maddelerden oluşan
Kaynak: Pestisit
Azerbaycan Hükümeti , belirli ülkelerin vatandaşlarına, belirli bir süre için vize almak zorunda kalmadan, umumi Azerbaycan pasaportu ile
Kaynak: Azerbaycan'ın vize politikası
.308 Winchester, 30-06 SpringField fişeğinin yerini almak için .300 savage kalibresinden geliştirilmiş bir mermidir. Vuruş gücü ve
Kaynak: .308 Winchester
Günlük yaşamda kullandığımız şeker in yerini almak üzere üretilen, aynı miktardaki şekerden daha tatlı olan ve daha az enerji içeren
Kaynak: Tatlandırıcılar
Genetik bağlantı, belli genetik konumların (lokus ların) veya gen alel lerin beraberce wikt:kalıt almak | kalıt olma ları durumdur.
Kaynak: Genetik bağlantı
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.