Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

çekmek ne demek?

 - 8 sözlük, 13 sonuç.

BSTS / Dilbilim Terimleri Sözlüğü

çekmek anlamı Osm. tasrif etmek Fr. conjuguer et décliner
Bir fiilin veya bir ismin çekim örnekliğini yolunca sıralamak.

BSTS / Veteriner Hekimlik Tarihi ve Deontoloji Terimleri Sözlüğü

çekmek anlamı
(hlk.) Kan almak.

BSTS / Yapıt Hakları Terimleri Sözlüğü

çekmek anlamı İng. to copy, take likeness, transcribe Osm. istinsah etmek Fr. citer, copier, transcriber
Bir kitabın özdeşini yazmak ya da basmak.

Divanü Lügati't-Türk

çekmek anlamı
kitap noktalamak; attan kan almak; sıkılan oku çekmek
çekmek anlamı
çekerek bağlamak
çekmek anlamı
çereker bağlamak

Güncel Türkçe Sözlük

çekmek, -er anlamı
(-i, -e) 1. Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek: "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." -R. N. Güntekin. 2. Taşıtı bir yere bırakmak, koymak. 3. Germek: İpi çekmek. 4. İçine almak, emmek. 5. Bir yerden başka bir yere taşımak: Ekini tarladan çekmek. 6. Bir amaçla ortadan kaldırmak: Piyasadaki parayı çekmek. 7. Solukla içine almak: "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı." -B. R. Eyuboğlu. 8. Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak: "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi." -T. Buğra. 9. Atmak, vurmak: Dayak çekmek. Şut çekmek. 10. Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak. 11. Güç durumlara dayanmak, katlanmak: "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum." -P. Safa. 12. Tartıda ağırlığı olmak: "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi." -P. Safa. 13. Döşemek: Kablo çekmek. 14. Herhangi bir engel kurmak: "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş." -R. H. Karay. 15. Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak: "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim, diye bekleşiyorlar." -S. F. Abasıyanık. 16. İmbik yardımı ile elde etmek: İspirto çekmek. Gül yağı çekmek. 17. Çizgi durumunda uzatmak: "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına" -F. N. Çamlıbel. 18. Aynısını yazmak veya çizmek: Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek. 19. Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak: Bardak çekmek. 20. Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak. 21. Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek: Fotoğraf çekmek. Film çekmek. 22. Taşıma gücü olmak: Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez. 23. Öğütmek: Kahve çekmek. 24. Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak. 25. Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak: "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker." -R. H. Karay. 26. Hoşa gitmek, sarmak. 27. Kaçan ilmeği örmek: Çorap çekmek. 28. Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak: "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti." -H. E. Adıvar. 29. Bir duyguyu içinde yaşatmak: "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum." -R. H. Karay. 30. Yürütmek, sürmek: "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın." -Y. K. Beyatlı. 31. (-e) Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek: "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." -T. Buğra. 32. Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak: Sorguya çekmek. 33. (-i, -e) Herhangi bir anlama almak: Bak, sözümü nereye çekti! 34. (-i, -e) Örtmek, giymek: "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz." -R. H. Karay. 35. (-i, -e) Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek. 36. Yol, ay sürmek: "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur." -B. Felek. 37. (nsz) Daralıp kısalmak: Kumaşı yıkayınca çekti. 38. Söylemek: "Bir nutuk çekmeye başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu." -Y. K. Beyatlı. 39. Asmak: "Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik." -Halikarnas Balıkçısı. 40. Boya, badana vb. sürmek. 41. Yollamak: "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?" -A. İlhan. 42. Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak: Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor. 43. Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek. 44. fiz. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı. 45. tek. Vericiden gelen dalgaları algılayarak televizyon, radyo, telefon vb. aygıtlarla bağlantı kurmak. 46. argo İçki içmek: "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu." -F. R. Atay.

Tarama Sözlüğü

çekmek anlamı
1. Yükseltmek. 2. (Yemek) dizmek, sıralamak. 3. Tartmak. 4. Uzatmak. 5. Zor ile almak

Türkçe - İngilizce

çekmek anlamı
fiil
1) take
2) pull
3) attract
4) shoot
5) shoot
6) draw
7) withdraw
8) haul
9) captivate
10) heave
11) record
12) tow
13) drag
14) suffer
15) catch
16) pull up
17) soak
18) draw on
19) suck
20) engage
21) siphon
22) shrink
23) absorb
24) extract
25) draw out
26) hold
27) receive
28) bear
29) magnetize
30) siphon off
31) hoist
32) inhale
33) pull over
34) fetch
35) sustain
36) soak in
37) lug
38) invite
39) pull away
40) tug
41) sop up
42) schlep
43) grind
44) draw off
45) carry
46) up with
47) stretch
48) tow away
49) glamor
50) inflect
51) undergo
52) arrest
53) decline
54) conjugate
55) claw
56) run up
57) run up
58) go through
59) schlepp
60) pluck
61) abide
62) throw back
63) take after
64) grip
65) pique
66) toss
67) turn the scale at
68) whisk
69) scale in
70) go to scale at
71) scale out
72) prepossess
73) be a sufferer from
74) engross
75) sip
76) bear with
77) brook
78) pass through
79) charm
80) dwindle
81) lump
82) be a sufferer by
83) hitch
84) last out
85) syphon off
86) syphon
87) glamour
kelime öbeği
1) stand the racket
2) be cursed with
3) take one's medicine

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

çekmek anlamı
Hayvanlar çiftleşmek.

-Gaziantep
Yapıntı *Mut -İçel

çekmek anlamı
Kız kaçırmak: Mükerrem'i Hasan çekmiş.

*Maçka ve köyleri -Trabzon

çekmek anlamı
Çekmek, taşımak

Doğu Trakya

çekmek anlamı
Kız kaçırmak

*Maçka ve köyleri -Trabzon

çekmek eş anlamlısı

asmak
(-i, -e) 1. Bir şeyi aşağıya sarkacak bir biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak: "Lambayı tam pencerenin karşısına astı." -S. F. Abasıyanık. 2. Üzerine takınmak, kuşanmak. 3. (-i) Bir kimseyi boğazından ip vb. geçirip sallandırarak öldürmek, idam etmek. 4. Gitmek zorunda olunan bir yere özürsüz gitmemek: "Ben inek için oymalarımı bıraktım, dikiş makinesini tamir etmedim, mektebi astım." -N. Hikmet. 5. Görevi olan bir işi özürsüz yapmamak.
atmak
(-i, -e) 1. Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak: Taşı suya atmak. 2. Bir şeyi yere doğru bırakmak. 3. Bir kimsenin ilişiğini kesmek: Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4. (-e, nsz) Koymak: "Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz." -B. Felek. 5. Rastgele bir kenara koymak. 6. (-den, nsz) Uzatmak: Vapurdan iskele attılar. 7. Bir yerden başka bir yere taşımak: Hazır araba varken eşyayı eve atalım. 8. (nsz) Sille, tokat vurmak. 9. (nsz) Top, tüfek vb. silahları patlatmak. 10. (nsz) Kurşun, gülle, ok vb. şeyleri hedefe fırlatmak: Ona üç kurşun attı, vuramadı. 11. (-e, nsz) Geri bırakmak, ertelemek: Bu konunun tartışılmasını gelecek haftaya attılar. 12. Örtmek: Sırtına bir şal attı. 13. Yapılmış kötü bir işi birine yüklemek: Suçu onun üzerine attılar. 14. Sözle sataşmak: Kadınlara laf attılar. 15. (-i, -den) Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak. 16. (-i) İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak: Bu lüzumsuz eşyayı atmalı. 17. (-i) Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek: Şapka inkılabıyla fesi attık. 18. (-i) Çıkarmak, dışarıya vermek: Yabancı cisimleri vücut atar. 19. (-i) Patlayıcı maddelerle havaya uçurup yıkmak: Köprüyü dinamitle attılar. 20. (-i) Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak: Pamuğu atmak. 21. (nsz) Çatlamak. 22. (nsz) Yırtılmak. 23. (-den) Yapışık olduğu yerden ayrılmak. 24. (nsz) Kalp, nabız vurmak, çarpmak: Kalbi hızlı hızlı atıyor. 25. (-i) Sıkıntı dolayısıyla giyilen bir şeyi çıkarmak: Sıcak basınca sırtındaki ceketi attı. 26. (-den, -i) Yazılı veya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak. 27. (-i) Değerini eksiltmek. 28. (-den, nsz) Bir şeyin rengi solmak: Güneşten perdelerin rengi attı. 29. (nsz) Göndermek, yollamak: Mektup atmak. 30. (nsz) Haykırmak, bağırmak: Nara atmak. 31. (-i, -den) Etkisi kaybolmak, alışmak, bırakmak: "Hele trenin yorgunluğunu at bir üzerinden." -T. Dursun K. 32. (-den) Terk etmek. 33. argo Götürmek, sahiplenmek: "Gözüne kestirdiği erkeği tavlayıp resmen oraya atarmış." -A. İlhan. 34. (nsz) argo Söylemek: Gazel attı. 35. (nsz) argo Yalan veya abartmalı söz söylemek: Gene atmaya başladı. 36. (nsz) argo Bilmeden, kestirerek söylemek: Bilgi yarışmasında attı ama tutturamadı. 37. (nsz) tkz. İçki içmek: "Şimdi arzu buyrulursa dostluğumuzu takviye için, şöyle bir iki kadeh atalım." -N. Hikmet.
emmek
(-i) 1. Dudak, dil ve soluk yardımıyla bir şeyi içine çekmek, somurmak: "Çanağımdaki köpüklü sütü emer gibi içeceğim." -S. F. Abasıyanık. 2. Tükürük yardımıyla eriterek içine çekmek: "Yengemin verdiği karanfili dişlerimle ezip emerek odaya giriyorum." -Y. Z. Ortaç. 3. fiz. Soğurmak: Toprak suyu emdi. 4. argo Uzun süre yararlanmak.
germek
(-i) 1. Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek: "Yayı daha germe / Kıracaksın." -B. Necatigil. 2. (-i, -e) Gergin bir şeyle örtmek. 3. Kol, bacak, uzatmak. 4. mec. Gergin duruma getirmek, gerginlik yaratmak, sinirlendirmek.
katlanmak
(nsz) 1. Katlama işi yapılmak: "Minnacık bir kir, olduğu yerde durmuyor, dakikada üçe beşe katlanarak çoğalan mikroplar üretiyordu." -E. Şafak. 2. (-e) mec. Hoş olmayan bir duruma, güç şartlara dayanmak, tahammül etmek: "Böyle bir yolculuğa katlanabilecek hâlde değildir." -F. R. Atay.
koymak
(-i, -e) 1. Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek: "Öteki elini doktorun omzuna koydu." -S. F. Abasıyanık. 2. Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine iş sağlamak: Bu işe kimi koyacağız? 3. Bırakmak: İçeri kimseyi koymuyorlar. 4. Katmak, eklemek: "Mal üstüne mal koymak için içi giden bir kişidir." -S. Birsel. 5. İmza, tarih, adres yazmak. 6. Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak: "Orduda yaşayan manevi kuvveti de meydana koyuyor." -R. E. Ünaydın. 7. (nsz) Etkilemek, dokunmak: Bu söz ona çok koymuş. 8. Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak: "Giderlerini iki ay içinde yerine koydu." -N. Cumalı. 9. Bırakmak, terk etmek.
öğütmek
(-i) 1. Bir araçla tane durumundaki nesneleri bir araçla ezerek un durumuna getirmek. 2. Ezmek, çiğnemek.
örtmek
(-i) 1. Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak: "Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü." -A. Gündüz. 2. Kapamak: "Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü." -P. Safa. 3. Kaplamak: Sarmaşıklar duvarları örtmüş. 4. mec. Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak: Birinin suçunu örtmek.
sarmak
(-i) 1. Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek. 2. Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek: Ordu düşmanı sardı. 3. Dolayında yer almak. 4. Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak: "Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu." -N. Cumalı. 5. Örtmek. 6. Kucaklamak. 7. Yumak yapmak: İpliği sarmak. 8. Şerit, ip vb. şeyler dolaşmak. 9. Kâğıt veya bir bitki yaprağıyla dürmek: "Dolma sarıyorum diye yaprağı parmağıma doladım." -H. R. Gürpınar. "Sardığı sigarayı tabakasına yerleştiriyor." -T. Buğra. 10. (-e) Sarılıp tırmanmak: Asma çardağı sardı. 11. (-i, -e) Bir şeyi başka bir şeyin içine koyup onunla kaplamak: Kitabı kâğıda sarmak. 12. Taşıt tırmanmak, yükseğe doğru çıkmak. 13. Saldırmak, hücum etmek: "Faik Efendi biliyordu ki saracaklar hem de fena saracaklar." -M. Ş. Esendal. 14. Bir görev veya işin yerine getirilmesini başkasına yüklemek. 15. mec. Sözle saldırmak, tedirgin etmek: Evdekilerin hepsi bana sarıyor. 16. mec. Hoşuna gitmek, zevkini okşamak: "Bu canlılık, insanı on yıl önce görmüş olduğum muhteşem yazdan daha başka türlü sarıyordu." -A. H. Tanpınar.
söylemek
(-i) 1. Düşündüğünü veya bildiğini sözle anlatmak: "Bu konak için de yine senelerden beri aynı şeyi söylerim." -R. N. Güntekin. 2. Bir düşünceyi ileri sürmek, ortaya atmak: "Hececiler kendilerinden sonra yeni bir edebî neslin yetişmediğini söylüyorlar." -S. F. Abasıyanık. 3. Yapılmasını istemek: "Biraz sonra nazırın yine beni istediğini söylediler." -F. R. Atay. 4. (nsz) Türkü, şarkı vb. okumak: "Kanto söyler gibi hareketler ve taklitlerle söylediği şarkılar pek eğlenceli şeylerdi." -R. N. Güntekin. 5. (nsz) Yazmak, düzmek: Şiir söylemek. 6. (-e) Haber vermek: "Benim burada nasıl yaşadığımı görenler gidip babama da söylerler." -A. Ş. Hisar. 7. (-i, -e) Önceden bildirmek, tahmin etmek: "Bir değil iki tane olduğunu size söylemiştim." -R. H. Karay. 8. (nsz) mec. Herhangi bir şeyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hatırlatmak: "Ne söyler bu türküler / Ay karanlık gecelerde yüzen gemiler." -N. Cumalı.
sürmek
(-i, -e) 1. Yönetip yürütmek, sevk etmek. 2. Devam etmek: "Yenilenmesine karar verilen Meclisin yetkileri, yeni Meclisin seçilmesine kadar sürer." -Anayasa. 3. Önüne katıp götürmek: Koyunları sürmek. 4. Uzatmak, ileri doğru itmek: "Kahveyi ısıtıyor, suyu dolduruyor, cezveyi sürüyor, fincanı boşaltıyor." -M. Ş. Esendal. 5. Dokundurmak, değdirmek: "Yüzümü saçlarına sürmek için başımı eğdim." -H. C. Yalçın. 6. Oturduğu, bulunduğu yerden, ülkeden ceza olarak başka bir yer veya ülkeye göndermek, nefyetmek: "Mütarekede İngilizler onu Malta'ya sürdüler." -Y. Z. Ortaç. 7. Bir maddeyi bir yüzey üzerine ince bir tabaka olarak yaymak, dökmek, serpmek: "Avucuna doldurup kokluyor; ensesine, şakaklarına, boynuna sürüyor." -R. H. Karay. 8. tic. Bir malı satışa sunmak, piyasaya çıkarmak: "Satılamayan ne kadar bayat, bozuk mal varsa pansiyonerlere sürerler." -H. R. Gürpınar. 9. Yasal olmayan yolla piyasaya para çıkarmak. 10. (-i) Herhangi bir durum içinde bulunmak: "Dört duvar arasında bir memur hayat sürüyordu." -Y. Z. Ortaç. 11. (-i) Pulluk veya sabanla toprağı işlemek: "Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi." -Ö. Seyfettin. 12. (nsz) Olmaya devam etmek: "Baygınlığım ne kadar sürdü bilmiyorum." -A. Gündüz. 13. (nsz) Zaman geçmek: Çok sürmez, her şey düzelir. 14. (nsz) Zaman almak: "Her odanın ziyareti bir saat sürmüştü." -A. Haşim. 15. bit. b. Bitki, ot yetişip ortaya çıkmak, bitmek, yeşermek: "Bu gölgeli yerlerde otlar bütün bir yaz mevsimi yeniden yeniye sürer, rutubetli toprakta bir bir arkasına yoncalar fışkırır, çayırlar kabarırdı." -R. H. Karay. 16. (nsz) Olağandan daha çok, daha sık ve sulu dışkı çıkarmak.
vurmak
(-e) 1. Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak: Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2. (-i) Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak: "Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor." -R. H. Karay. 3. Etkisi bir yere kadar uzanmak, sokulmak, girmek, duyulmak, yansımak, aksetmek: "Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur." -R. H. Karay. 4. (-i, -e) Hızla değmek, çarpmak: Kolumu duvara vurmuşum. 5. Sürmek: Duvara boya, tahtaya cila vurmak. Yakı vurmak. 6. Takmak, koymak: "Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!" -Y. K. Karaosmanoğlu. 7. Bağlama, ilişkilendirmek: "Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar." -R. H. Karay. 8. Olduğundan başka biçimde görünmek. 9. (nsz) Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak: Bıçak vurmak. İğne vurmak. 10. (nsz) Uygulamak, basmak, koymak: Damga vurmak. 11. Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak. 12. (-i) Amaçladığı şeye rast getirmek. 13. (-i) Hızla çarpmak: Ayağını güm güm yere vurarak. 14. (-i) Silahla yaralamak, öldürmek: "Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar, kızı saraya götürmüş, padişahın oğluna vermişler." -H. E. Adıvar. 15. Dokunmak, hasta etmek: "Bizim evin bacası çekmiyor. Bütün kış, maaile kömür vuruyor bizi bu yüzden." -N. Hikmet. 16. (nsz) Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek: Sebzeleri soğuk vurdu. Meyveleri dolu vurdu. 17. (nsz) Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak: "Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu." -H. Taner. 18. Piyango vb. çıkmak, isabet etmek. 19. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek: Ağacın gölgesi duvara vuruyor. 20. (-i) Desteklemek, dayamak: Akşam olunca kapının desteğini vurduk. 21. Çıkmak, görünmek: Su dışarı vurdu. 22. Sırtına, omzuna yerleştirmek: "Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu." -H. Taner. 23. Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak. 24. Tavla oyununda pulu kırmak. 25. mec. Çok etki etmek, yaralamak. 26. argo İçki içmek. 27. (-i) argo Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak: Birinin on milyon lirasını vurmak. 28. (-i, -e) mat. Çarpma işlemini yapmak: İkiyi dörde vurursak sekiz eder.
yollamak
(-i, -e) Göndermek: "Hekim hademeleri aşağıya yolladı." -M. Ş. Esendal.
yürütmek
(-i) 1. Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak. 2. Gerektiği gibi yapmak, uygulamak: İşlerini eskisi gibi yürütüyorlar. 3. huk. Bir yargıyı yerine getirmek, uygulamak. 4. (nsz) Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek: Mütalaa yürütmek. Muhakeme yürütmek. 5. mec. ve tkz. İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak: "Seni, teğmene bel bağlayıp girdiğin bisküvi fabrikasından nasıl yürüttülerdi." -H. Taner. 6. argo Habersiz olarak almak, çalmak: Bizim kalemi yürütmüşler.

çekmek zıt anlamlısı

itmek
(-i) 1. Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek: "Erzak yüklü arabayı arkadan iten iki uşak, sırtı tırmandılar." -H. E. Adıvar. 2. Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak: "Yavaşça kapıyı itti, elinde yoğurt bakracıyla girdi." -H. E. Adıvar. 3. Bulunduğu yerden aşağı düşürmek: Suya itmek. Havuza itmek. 4. Sürüklemek, sevk etmek: "Bu oğlanı amcama itmek doğru değil, bir ara gönlünü almalı." -A. Ümit. 5. fiz. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisinden uzaklaşmaya zorlamak, çekmek karşıtı: Aynı cins elektrikli iki cisim birbirini iter.

"çekmek" için örnek kullanımlar

Ereğli, Erdemir haricinde yeni yatırım çekmek için çırpınıyor.
Eregli, Erdemir, striving to attract investment, the new.
Kaynak: haber3.com
Yeşilay: Alkol sınırını aşağıya çekmek, trafik kazalarını azaltır.
Temperance Society: Alcohol limit draw down, reduce traffic accidents.
Kaynak: timeturk.com
Osmaniye'de hatıra fotoğrafı çekmek isterken Akıma kapıldı !
Booked Flow Osmaniye while trying to take a souvenir photo!
Kaynak: kirikhan.net
Gölün su seviyesindeki çekilmeye dikkati çekmek isteyen Prof.
Professor who want to draw attention to the water level of the lake retreat.
Kaynak: haberler.com
Klima, soğutma çevrimi kullanılarak bir ortamdan ısı çekmek (yani ortamın sıcaklığını azaltmak),fazla nemini alıp ortama taze hava
Kaynak: Klima
Edward the Great Iron Maiden 'ın 5 Kasım 2002 'de yeni fanlar çekmek için hazırladıkları kapsamlı Eddie's Archive kutu seti ile birlikte
Kaynak: Edward the Great
Sandal suda batmayan ve kürek çekmek gibi mekanik iş yaparak suda ilerlemesi sağlanabilen bir su aracıdır. Bilinen en eski sandal Pesse
Kaynak: Sandal
Deklanşör (Fransızca déclencheur), fotoğraf makinesi , kamera gibi optik aygıtlarda, fotoğraf veya film çekmek için basılan düğmedir.
Kaynak: Deklanşör
İklim Koruma Birliği, 2006 yılında, Küresel iklim ve Küresel ısınma sorununun aciliyeti ve önemine dikkat çekmek amacıyla oluşturulmuş bir
Kaynak: İklim Koruma Birliği
(Anesthesia) Pulling Teeth" (Türkçe; Anestezi, diş çekmek) şarkısı Metallica basçısı Cliff Burton tarafından bestelenmiş 1983 yılında
Kaynak: (Anesthesia) Pulling Teeth
Ranger'ler Ay yüzeyine çarpıncaya kadar fotoğraf çekmek ve bunları Dünya'ya iletmek üzere tasarlanmıştı. Ranger uzayaraçlarında o güne kadar
Kaynak: Ranger programı
Kubrick ilk filmi Fear and Desire ı çekmek için arkadaşlarından ve akrabalarından borç para aldı. Filmin yapımcılığını, yönetmenliğini,
Kaynak: Fear and Desire
Camcorder (okunuşu: kemkordır), hem (video ) film çekmek hem de oynatmak için kullanılabilen, video (film) kamera sı. İngilizce Cam era ve
Kaynak: Camcorder
Drag; "çekmek, sürüklemek" gibi anlamlara gelen İngilizce kökenli bir sözcüktür. Drag ile şunlardan biri kastedilmiş olabilir:
Kaynak: Drag
duygusallık ve dikkat çekmek, çevresi tarafından onay arama ihtiyacının yüksekliği ile kendini belli eden kişilik bozukluğu olarak tanımlanmıştır.
Kaynak: Histrionik kişilik bozukluğu
İstifham, okuyucunun dikkatini çekmek, duygu ve düşünceleri daha etkili kılmak için bu duygu ve düşüncelerin soru biçiminde verilmesidir
Kaynak: İstifham
Japonca'da sözcük anlamı Elini ayağını çekmek olan bu sözcük, yaşamdan elini ayağını çekip temel ihtiyaçlar dışındaki tüm zamanını
Kaynak: Hikikomori
Tirbuşon (Fransızca : Tire-bouchon; tıpadan çekmek), şişelerin ağzındaki mantar tıpaları çekip çıkarmaya yarayan ve kulplu ince, metal bir
Kaynak: Tirbuşon
Film , fotoğrafçılıkta, radyografide ve sinemacılıkta resim çekmek için kullanılan; selülozdan, saydam, bükülebilir şerit. Film , sinema
Kaynak: Film (anlam ayrımı)
İlk yürüyen bant 1894 yılında turist çekmek amacıyla New York 'ta Coney Adası 'ndaki rıhtıma kuruldu. New Yorklu işadamı Jesse Reno 'nun
Kaynak: Yürüyen bant
Kupa çekmek (bardak çekmek): Anadoluda eski bir halk tedavi yöntemi. Ağrı gidermek amacıyla hastanın sırtına yapıştırılan bardakların
Kaynak: Kupa
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.