Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

dar ne demek?

 - 3 sözlük, 9 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

dar anlamı
(I) sf. 1. İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı: "Bütün gece eski kentin dar sokaklarında dolaştım." -A. Ağaoğlu. 2. Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro: "Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu." -S. Derviş. 3. Az, elverişsiz, sınırlı: Bu dar gelirle hiçbir şey yapılamaz. Dar zaman. 4. Sıkıntılı: "Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar!" -M. Ş. Esendal. 5. mec. Yetersiz: Dar düşünce. Hayali dar. 6. zf. Güçlükle, ucu ucuna, ancak: "En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile akşam altı postasına dar yetiştiler." -M. Ş. Esendal.
dar anlamı
(II) is. esk. İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk.
dar anlamı
(III) is. (da:r) esk. Yurt.
dar anlamı
(IV) is. (da:r) esk. Ev.

Türkçe - İngilizce

dar anlamı
sıfat
1) narrow
2) tight
3) acute
4) constricted
5) strait
6) parochial
7) clinging
8) snug
9) stringent
10) restrained
11) exiguous
12) poky
13) close-bodied
zarf
1) narrowly
isim
1) close-fitting

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

dar anlamı
Küp.

Temrezli *Hayrabolu, Kozyörük *Malkara -Tekirdağ

dar anlamı
< ET tar: sıkıntı; güç durum; || geç. başi dar(+da) olmak: sıkıntılı olmak || (başi) dara galmak: büyük bir güçlükle karşılaşmak || dara düşmek: maddeten imkânsız kalmak || dar gün: maddi ve manevi sıkıntı içinde olunduğu günler. || dar gün adami: herkesin yardımına koşan kimse || dar vahit: akşam ezanı vakti; akşamın geç vakti
dar anlamı
Mısır

Çüngüş, Çermik Diyarbakır

dar anlamı
Darağacı

Adana, Osmaniye

dar eş anlamlısı

Az
kim. esk. Azot elementinin simgesi.
az
sf. 1. Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik, çok karşıtı: "Heykel konularının parmakla sayılacak kadar az olduğunu ileri sürüyordu." -B. R. Eyuboğlu. 2. zf. Alışılmış olandan, umulandan veya gerekenden eksik olarak.
ensiz
sf. Eni küçük olan, dar: "Bu ensiz tahta köprü altında ince dere." -E. B. Koryürek.
ev
is. 1. Yalnız bir ailenin oturabileceği biçimde yapılmış yapı. 2. Bir kimsenin veya ailenin içinde yaşadığı yer, konut, hane: "Ana oğul, yeni kiraladıkları eve bir pazar günü taşındılar." -N. Cumalı. 3. mec. Aile: Evine bağlı bir adam. 4. esk. Soy, nesil.
güçlükle
zf. (güçlü'kle) Kolay olmayan bir biçimde, zar zor: "Pazartesi gecesi celepleri güçlükle savdı." -Y. Atılgan.
mikro
sf. Küçük, dar, makro karşıtı.
sıkıntılı
sf. 1. Sıkıntısı olan: "Ağrılar kesilmeyince çok sıkıntılı vaziyete düştüm." -R. N. Güntekin. 2. Sıkıntı veren, çileli, kasvetli, meşakkatli, mukassi: "Son birkaç yılındaki oldukça sıkıntılı durumu bir yana bırakılacak olursa maddi bakımdan rahat, ortanın epey üstünde bir hayatı olmuştur." -A. Ş. Hisar.
sınırlı
sf. 1. Sınırı olan, bir sınırla ayrılmış olan, hudutlu. 2. Sınırlanmış, belirlenmiş, belirli, limitet: "Bizim divan edebiyatımızın da halk edebiyatımızın da konuları sınırlıdır." -N. Cumalı. 3. Az sayıda: "Bu, sınırlı bir topluluk önünde küçük bir rol oynamak da olsa bana ölüm gibi gelmişti." -A. Ağaoğlu.
yetersiz
sf. 1. Gerekli bilgi ve yeteneği olmayan, yeterliği olmayan, kifayetsiz, ehliyetsiz. 2. Eksiği olan, yetecek kadar olmayan. 3. Gereken, istenen niteliği olmayan: "Fakat anladığına göre, bu önlemlerin hepsi de yetersiz kalmıştı." -A. Ağaoğlu. 4. Verimli olmayan.
yurt
is. 1. Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, vatan: Türk yurduna Türkiye denir. 2. Memleket: "Gerideki yurdunu on beş günden fazla boş bırakmak istemez." -F. R. Atay. 3. Bakıma ve barınmaya muhtaç bir grup insanın oturduğu, yetiştirildiği veya bakıldığı kurum: Güçsüzler yurdu. 4. Göçebe Türklerin oturduğu çadır. 5. Öğrencilerin kaldığı, barındığı yer. 6. mec. Diyar: Bu köy pehlivanlar yurdudur. 7. mec. Bir şeyin ilk veya çok yetiştirildiği yer, vatan. 8. hlk. Yörüklerin yazın veya kışın oturdukları yer. 9. esk. Sahip olunan arazi, emlak.

dar zıt anlamlısı

geniş
sf. 1. Eni çok olan, enli, vâsi: "Geniş, bomboş bir taşlığın serin, rutubetli küf kokusu duyuldu." -P. Safa. 2. Alanı büyük olan, makro, dar karşıtı: "Bu ağaç, bir geniş bostan duvarının dış tarafında idi." -O. C. Kaygılı. 3. Bol (elbise). 4. Kapsamı büyük, dar sınırlar içinde kalmayan, yaygın, makro: Geniş anlamlı. 5. mec. Kolay kolay tasalanmayan, hoşgörülü, rahat: "Besbelli geniş, olabildiğince umursamaz görünmek istiyordu." -A. İlhan. 6. mec. Çok: Geniş iş alanları sağlandı.

"dar" için örnek kullanımlar

Basına kapalı çalışma pas, dar alanda yapılan çift kaleyle sona.
Work off the press pass, double-fort to the end of a narrow area.
Kaynak: fotomac.com.tr
Kaldırımlar sadece iki kişinin yan yana yürüyebileceği kadar dar.
The sidewalks are so narrow only two people able to walk side by side.
Kaynak: hurriyet.com.tr
Bu özgüven nedeniyle harekat dar bir çerçevede yürütülmüştür.
This is due to the action of self-confidence was carried out in a narrow context.
Kaynak: habervitrini.com
Basına kapalı çalışma pas, dar alanda yapılan çift kaleyle sona erdi.
Work off the press pass, double-fort ended in a narrow area.
Kaynak: fotomac.com.tr
Darülfünun (veya Dar-ül Fünun, Arapça : دار الفنون) Arapça dar (ev) ve fünun (fenler) sözcüklerinden türetilmiş, "üniversite " anlamında
Kaynak: Darülfünun
Açıların birçok çeşidi vardır:Geniş açı, dar açı, dik açı, tam açı, doğru açı, tümler açı, bütünler açı, pozitif açı, negatif açı, merkez
Kaynak: Açı
Boeing 727 orta boyda, dar gövdeli, üç motorlu ticari bir jet uçağıdır. İlk kez 1963 yılında kullanılmaya başlanmıştır ve çok uzun
Kaynak: Boeing 727
Boeing 707 1950'li yıllarda üretime başlanan dört jet motorlu dar gövdeli sivil yolcu uçağı modelidir. Ünlü "Seven oh Seven" diye
Kaynak: Boeing 707

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.