bitmek(I)
(nsz) 1. Tükenmek:
"Dün akşam param bitmişti." -S. F. Abasıyanık. 2. Sona ermek:
"Kıran kırana bir güreş bitmiş, Büyük Millet Meclisi, Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmiştir." -T. Buğra. 3.
mec. Çok yorulmak. 4.
mec. Güçsüz kalmak, çok zayıflamak. 5.
(-e) argo Çok sevmek, bayılmak, beğenmek:
"Buğulu bir sesi var. Ben böyle sese biterim." -H. Taner.
bitmek(II)
(nsz) 1. Bitki, tüy, saç vb. şeyler çıkıp yetişmek:
"Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?" -F. R. Atay. 2. Beklenmedik zamanda ortaya çıkmak:
"Aynı anda sahnenin her yerinde birden bitiyor, bir şarkıcıdan çok bir göz bağcıya benziyordu." -M. Mungan.
büyümek (nsz) 1. Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek:
"Büyür güzellikleri, vücutları, kısmetleri çocuklar uyurken." -F. H. Dağlarca. 2. Yetişmek:
"İhtiyar Süleyman Çavuşun ellerinde büyüdüm." -A. Gündüz. 3. Yaşı artmak, yaşlanmak:
"Fakat büyüdükçe o kadar sevdiği bu oyunlara veda etmek lazım gelecekti." -Ö. Seyfettin. 4. Artmak, güçlenmek, şiddeti artmak:
"İkinci de okuduktan sonra kavga büyüdü." -M. Ş. Esendal. 5. Sayıca artmak. 6. Genişlemek:
"Barbarosların ülkesi büyüdükçe büyüyordu." -F. F. Tülbentçi. 7. Önem ve değer kazanmak:
"Türklük ülküsünün biraz daha köklendiğini, büyüdüğünü, yeşerdiğini duyarız." -O. S. Orhon.
ermek (-e) 1. Erişmek, kavuşmak:
"Nereden geldiğini anlamadığı bir ataklığa ermişti." -N. Cumalı. 2. Yetişip dokunmak:
Eli tavana ermek. 3.
(nsz) Bitkiler veya bunların ürünleri olgunlaşmak:
"Arpalar erdi de gelin, girdik yolmaya" -Halk türküsü. 4.
(nsz) din b. Kendini Tanrı yoluna vermiş kimse insanüstü kutsal bir aşamaya erişmek.
gelişmek (nsz) 1.
biy. Büyüyüp boy atmak, yetişmek, neşvünema bulmak:
"Çalı süpürgeleri bir türlü ağaç hâline gelemeden ama ağacı taklit edercesine gelişir." -S. F. Abasıyanık. 2. İlerlemek, olgunlaşmak, genişlemek, inkişaf etmek. 3.
hlk. Şişmanlamak.
olmak (nsz) 1. Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak:
"En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu." -S. F. Abasıyanık. 2. Gerçekleşmek veya yapılmak. 3. Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak:
"Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir." -T. Buğra. 4. Bir şeyi elde etmek, edinmek:
"Nihayet ben mal sahibi olacağıma göre rahattım." -S. F. Abasıyanık. 5. Bir durumdan başka bir duruma geçmek. 6. Herhangi bir durumda bulunmak. 7. Uygun düşmek, yerinde görülmek:
Böyle iş olmaz. Oraya gitmesek de olur. 8. Yetişmek, olgunlaşmak:
Ekinler oldu. Üzümler daha olmadı. 9. Hazırlanmak, hazır duruma gelmek:
Çay oldu. 10. Bulunmak:
"Kız da hemen olduğu yere oturdu." -M. Ş. Esendal. 11. Geçmek, tamamlanmak:
İki yıl oldu. Nerede ise üç yıl olacak. 12. Sürdürmek, yürütmek:
İlişkilerimiz dostça olsun istiyorum. 13. Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak:
Partili olmak. 14. Yaklaşmak, gelip çatmak:
Sabah oldu. 15. Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek:
"Pırlanta gerdanlığı da tektaş küpesi de zümrüt yüzüğü de kendinin olsun!" -S. M. Alus. 16. Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz:
Annesi oluyor. Yeğeni olur. 17.
(nsz) tkz. Sarhoş olmak:
Sen adamakıllı olmuşsun. 18.
(-e) Uymak, tam gelmek:
Bu şapka başıma oluyor. 19.
(-den) Yitirmek, elinden kaçırmak:
Tembelliği yüzünden işinden oldu. 20.
(-den) Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak:
Köyden, kasabadan olmayan, düveni, dirgeni nasıl bilebilir? 21.
(-e) Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek:
Aman, ona bir şey olmasın! Kimseye bir şey olmadı. 22.
(-e) Yol açmak:
Bu davranışın ona çok zararı oldu. 23. Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak:
Su, buz oldu. 24.
(yar) Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur:
Artık bize gelmez oldu. Bu işi yapmış olacak. 25.
(yar) Hastalığa yakalanmak, tutulmak:
Tifo olmak. Verem olmak. öğrenmek (-i) 1. Bilgi edinmek:
"Gerçi yeni nesil, eskiyi öğrenmekte bir fayda görmüyor ama ben gene de yazayım." -B. Felek. 2. Bellemek. 3.
(nsz) Yetenek, beceri kazanmak:
"Her şeye dikkatli baktığı için öğrenmişti." -R. H. Karay. 4. Haber almak:
"Hüseyin, ayrılma kararını öğrenince tabancayı göğsüne dayamış, ateş etmiş." -M. Ş. Esendal.
ulaşmak (-e) 1. Varmak, gelmek:
"Doğudan batıya kadar ulaşmış bir zafer bestesi dinliyorum." -R. H. Karay. 2. Elde etmek, erişmek. 3. Yetişmek. 4. Birbirine katılmak, dökülmek:
Nehirler denizlere ulaşıyor. üremek (nsz) 1. Canlı, doğup çoğalmak:
"Altı, yedi ay içinde küçük sürü üredi." -Ö. Seyfettin. 2. Yetişmek:
"Çubuklu bahçede üreyen kızılcık da hiçbir yerde bulunmaz." -S. Birsel. 3.
mec. Çoğalmak, artmak:
Yün kalın olduğu için örgü çabuk ürüyor. varmak (-e) 1. Erişilmek istenen yere ayak basmak, ulaşmak, vasıl olmak:
"Köye akşama doğru ancak varabildim." -S. F. Abasıyanık. 2. Belli bir duruma veya düzeye gelmek:
Yaşı elliye vardı. O şimdi yolun yarısına varmıştı. 3. Hoş olmayan bir sona ermek:
"Beni tahkir etmeye kadar varıyorsun." -P. Safa. 4. Bir şeyi iyice anlamak veya duymak:
Tadına varmak. Sırrına varmak. 5.
(-i) Acımadan, çekinmeden yapmak:
Eli varmak. Dili varmak. 6. Kadın, evlenmek:
"Gönül verdin derlerdi o delikanlıya / En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya." -A. M. Dranas. 7. Bir durumdan başka duruma geçmek:
Secdeye varmak. Uykuya varmak. vasıl olmakulaşmak, varmak:
"Biraz sonra tren Menemen'e vasıl oldu." -Y. K. Karaosmanoğlu.