Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

ağır ne demek?

 - 4 sözlük, 8 sonuç.

Güncel Türkçe Sözlük

ağır anlamı
sf. 1. Tartıda çok çeken, hafif karşıtı: Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2. Çapı, boyutları büyük: Ağır top. Ağır tank. 3. Yoğun: "Evin sofasına girer girmez kendisini ağır bir duman karşıladı." -A. Sayar. 4. Fiziksel sebeplerden dolayı güç işiten (kulak). 5. mec. Değeri çok olan, gösterişli: "Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan'ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi." -M. C. Kuntay. 6. mec. Çetin, güç: "Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu." -F. F. Tülbentçi. 7. mec. Tehlikeli, korkulu, vahim. 8. mec. Sıkıntı veren, bunaltıcı. 9. mec. Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı: "Kızmıştım, Keziban'a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum." -N. Ataç. 10. mec. Ağırbaşlı, ciddi: "Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı. Fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı." -H. E. Adıvar. 11. mec. Keskin, boğucu (koku): "Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır." -F. R. Atay. 12. Kısık, alçak: "Ağaya pek duyurmak istemeyen ağır bir sesle kulağıma eğildi." -O. C. Kaygılı. 13. mec. Davranışları yavaş olan. 14. mec. Sindirimi güç (yiyecek): Ağır bir yemek. 15. is. sp. Ağır sıklet: Yıllarca ağırda güreşti. 16. zf. Yavaş bir biçimde: "Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu." -E. İ. Benice.

Kimya Terimleri Sözlüğü

ağır anlamı İng. heavy Alm. schwer Fr. lourd
1.Hafif olmayan. 2.Miktarca çok olan. 3.Ağır asitler: Sülfürik, Hidroklorik ve Nitrik asitler gibi büyük miktarlarda kullanılan. 4.Ağır Kimyasal maddeler: Klor alkali, sülfürik ve nitrik asitler gibi büyük miktarda üretilen kimyasal maddeler. 5.Ağır Hidrojen: bakınız» döteryum(D). 6.Ağır Metal: bağıl yoğunluğu 4'den büyük olan ve periyodik çizelgenin alt yarısında yer alan metaller. 7.Ağır Spar: Barit (BaSO4). 8.Ağır Su: Döteryum oksit (D2O).

Türkçe - İngilizce

ağır anlamı
sıfat
1) heavy
2) severe
3) serious
4) hard
5) slow
6) heavyweight
7) grave
8) hefty
9) harsh
10) strong
11) massive
12) strenuous
13) weighty
14) burdensome
15) sluggish
16) grievous
17) onerous
18) cumbersome
19) deep
20) arduous
21) unwieldy
22) rich
23) sharp
24) oppressive
25) plodding
26) ponderous
27) dull
28) stodgy
29) deliberate
30) repressive
31) dignified
32) laggard
33) foul
34) slack
35) not fast
36) languid
37) bovine
38) lumbering
39) smashing
40) swingeing
41) scorching
42) toilful
43) toilsome
44) slow moving
45) slashing
46) scornful
47) muzzy
48) measured
49) Fabian
50) drudging
51) cumbrous
52) contemptuous
53) serious minded
54) unwholesome
55) indigestible
56) lazy
57) back-breaking
zarf
1) heavily
2) severely
3) seriously
4) badly
5) slowly
isim
1) back breaking

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

ağır anlamı
Ahır.

B. Evren *Keşan -Elâzığ

ağır anlamı
1. Olgun, terbiyeli, oturaklı, aklı başında. 2. İtibarlı, hatırı sayılır (kimse). 3. Kıymetli eşya, para: Evde ağırın, dağda davarın olsun. 4. Beyaz, mor veya başka renk çizgili kumaştan yapılan kadın elbisesi. 5. Kâbus: Bu gece beni ağır bastı.
ağır anlamı
1. Çeşme yalağı. 2. bakınız» Ağar(II).
ağır anlamı
Olgun, babacan.

Dereçine *Sultandağı Afyon

ağır anlamı
< ET agır: ağır; ağır başlı.

ağır eş anlamlısı

ağırbaşlı
sf. (ağı'rbaşlı) 1. Davranışları ölçülü, olgun (kimse), vakur, ciddi, hoppa karşıtı: "Büyüdükçe sabırlı, ağırbaşlı bir insan oldu." -Y. Atılgan. 2. Değeri çok olan, ağır: "Taşralarda ağırbaşlı kitaplar okumaya kalkışan öğrencileri, arkadaşları sarakaya alır." -S. Birsel. 3. Gösterişli.
alçak
sf. 1. Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı: "Kaşlarını çatarak bakakaldı dairenin alçak balkonuna." -E. Şafak. 2. Aşağıda olan, yüksek olmayan (yer). 3. Kısa (boy): Alçak boylu bir adam. 4. mec. Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain: Vatan hizmetinden kaçanlar alçaktır.
ciddi
sf. (ciddi:) 1. Şaka olmayan, gerçek: "Kısa zamanda yarı şaka, yarı ciddi tenkit edecek kadar yakınlaşmışlardı." -T. Buğra. 2. Ağırbaşlı: "Ben onu pek ciddi bir genç olarak tanırım." -H. R. Gürpınar. 3. Titizlik gösterilen, önem verilen: "Bu dönemde yazara konu üzerinde vukuf, ciddi incelemeler şart koşulur." -H. Taner. 4. Tehlikeli, endişe veren, ağır, vahim, kritik: "Hastalığımızın oldukça ciddi olduğuna işaret etmekten kendimizi alamadık." -B. Felek. 5. Eğlendirme amacı gütmeyen. 6. Gülmeyen: "O ciddi bir tavırla mühim bir şey anlatmaya hazırlanmış gibiydi." -Y. K. Karaosmanoğlu. 7. Güvenilir, sağlam, önemli: "Ciddi bir gazetede genç bir muharririn şu sözleri beni hâlâ düşündürüyor." -O. S. Orhon. 8. zf. Önem vererek, gerçek olarak: Size bunu ciddi söylüyorum, yalan değil! 9. zf. Güvenilir biçimde: "Çok ciddi durunca mükemmel olduklarını sanıyorlar." -A. Kutlu.
çetin
sf. Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, zor, müşkül: "Mühendislerin ayakları doğayı yokluyordu, onunla daha çetin bir savaşa hazırlanıyorlardı." -A. Ağaoğlu.
dokunaklı
sf. Etkili, insanın içine işleyen, müessir, patetik: "Seni anlıyorum kızım dedim. Aklıma daha dokunaklı bir söz gelmedi." -M. Ş. Esendal.
gösterişli
sf. Görkemli: Gösterişli bir at.
güç
(I) sf. 1. Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül, efor, kolay karşıtı: Eski yazıyı öğrenmek güç bir işti. 2. zf. Zorlukla: "Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı." -Y. K. Karaosmanoğlu.
güç
(II) is. 1. Fizik, düşünce ve ahlak yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet: Zihin gücü. Yaşama gücü. 2. Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat. 3. Sınırsız, mutlak nitelik: Tanrı'nın gücü. 4. Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik: Paranın gücü. 5. Bir cihazın, bir mekanizmanın iş yapabilme niteliği: Motorun gücü. 6. Siyasi, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet, devletler toluluğu: Güçler dengesi. 7. Bir ulus, bir ordu vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli: İnsan gücü. 8. Bir toprağın verimlilik yeteneği. 9. mec. Yeterliliğini ve güvenilirliğini kanıtlamış kimse. 10. coğ. Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği. 11. fiz. Birim zamanda yapılan iş.
kırıcı
sf. 1. Kırma işini yapan. 2. mec. Kaba, sert, çevresindekileri inciten (davranış, söz vb.): Kırıcı bir davranış. 3. mec. Bir şeyin gerektiği gibi gelişmesini, oluşmasını önleyen, engelleyen: Grev kırıcı. 4. fiz. Kırınım oluşturan: Kırıcı ortam. 5. is. tic. Senet, tahvil, bono ve süresi gelmemiş alacaklarla ilgili alışveriş veya işlem yapan kimse, kuruluş.
kısık
is. 1. coğ. Kanyon. 2. sf. Kısılmış olan. 3. sf. Boğuk, güçlükle çıkan (ses): "Arkasından çıtırtılar, kısık sesler geliyordu." -Y. Atılgan. 4. sf. Hafifçe aralanmış, yumulmuş olan (göz kapağı).
korkulu
sf. 1. Korku veren, korkutan: "Gördüğü korkulu rüyalara ve bunların tabirlerine inanırdı." -A. Ş. Hisar. 2. Kendisinden kötülük gelebilen, tehlikeli: "Hâlinden şerir, korkulu bir adam olduğu görünüyordu." -M. Ş. Esendal.
tehlikeli
sf. Tehlikesi olan, korkulu, kazalı, muhataralı: "Bizim aramızda, birbirimiz hakkında çok şey bilmek gereksiz olduğu gibi tehlikelidir de." -R. Mağden.
vahim
sf. Ağır, korkulu, çok tehlikeli, vahametli: "Siz sağlam bir vücutta mutlaka vahim bir illet bulmak hevesine düşmüşsünüz." -Y. K. Karaosmanoğlu.
yavaş
sf. 1. Hızlı olmayan, çabuk karşıtı: Yavaş bir yürüyüş. 2. Yumuşak huylu, yumuşak başlı: Yavaş adam. Yavaş at. 3. Alçak, hafif. 4. zf. Alçak, hafif bir biçimde: "Yavaş tut, içinde kırılacak eşya var." -M. Ş. Esendal. 5. zf. Hızlı olmayarak: Yavaş vurdu.
yoğun
sf. 1. Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif. 2. Koyu, kalın: Yoğun bir sis. 3. Etkisi güçlü olan, ağır (koku vb.): "Puslu havaya yoğun bir kükürt kokusu sinmiş." -A. Ağaoğlu. 4. mec. Artmış, çoğalmış bir durumda olan: O bölgede nüfus yoğundur. 5. mec. Dolu, sıkı, sıkışık, çok. 6. mec. Şişman, iri, tombul: "İtibarlı masalarda, sigaralarını içen, iri kalçalı, beyaz sarışın birtakım yoğun kadınlar..." -A. İlhan. 7. hlk. Kaba, kalın, iri (elek, iğne).

ağır zıt anlamlısı

hafif
sf. 1. Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı. 2. Güç veya yorucu olmayan, kolay: Hafif bir iş. 3. Ağırbaşlı olmayan, ciddi olmayan, hoppa: Hafif bir kadın. 4. Miktarı az, sindirimi kolay (yiyecek): "Onlar da akşam yemeğini pek hafif yerlerdi." -S. F. Abasıyanık. 5. Kalınlığı veya yoğunluğu az olan: "Dışarıda yanan lambanın aydınlığıyla burası hafif bir karanlık içindeydi." -M. Ş. Esendal. 6. Etkisi az olan, sert karşıtı: Hafif bir içki. 7. Önemli olmayan: Hafif bir ceza. 8. Çok dik olmayan (sırt, yokuş): "Hafif bir meyilden indik." -H. R. Gürpınar. 9. Gücü az olan, belli belirsiz: "Kaskatı kesilmiş vücudu, suyun hafif akıntısına uyarak yavaş yavaş uzaklaştı." -R. N. Güntekin. 10. Sıkıntısız, ferah, rahat: Kendimi bugün çok hafif hissediyorum.

"ağır" için örnek kullanımlar

Tunceli'de intihar girişiminde bulunan uzman çavuş ağır yaralandı.
Tunceli sergeant was seriously injured in suicide attempters.
Kaynak: timeturk.com
Amasya'da meydana gelen trafik kazasında 2 kişi ağır yaralandı.
2 people seriously injured in a traffic accident that occurred in Amasya.
Kaynak: timeturk.com
Patlama soncu çıkan yangında biri ağır iki kişi yaralandı.
One of the two people were injured in the fire following a heavy explosion.
Kaynak: kenthaber.com
Evinin çatısını onarırken düşen şahıs ağır yaralandı.
Repairing the roof of the house falling seriously injured person.
Kaynak: medya73.com
Ağır su (D 2 O) , nükleer reaktörlerde kullanılan hidrojen yerine ağır hidrojen (döteryum ) izotop una sahip yoğunluğu yüksek sudur.
Kaynak: Ağır su
Bir sınıflandırmaya göre ağır silahlar iki kısma ayrıldı: 1) Bir yerden bir başka yere rahatça taşınabilen gezici veya sahra ağır
Kaynak: Ağır silahlar
İç çekirdek, yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır element lerin bulunduğu bölümdür. Dünya 'nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-
Kaynak: İç çekirdek
Ağır tank taburu II. Dünya Savaşı nda ağır tanklarla donatılmış bağımsız tank taburuydu. savaşmış ve en başarılı Alman ağır tank taburudur.
Kaynak: 502. Ağır tank taburu (Almanya)
Deutschland sınıfı kruvazörler Versay Antlaşması sınırlamalarına uyum içinde alman Reichsmarine tarafından yapılan ağır zırhlara sahip
Kaynak: Deutschland sınıfı ağır kruvazör
Türkiye'deki çocuk ağır ceza mahkemeleri, Türkiye 'de adli yargı kolunun içinde yer alan ceza mahkemelerinden biridir. Çocuk mahkemeleri
Kaynak: Türkiye'deki çocuk ağır ceza mahkemeleri
Abt), II. Dünya Savaşı 'nda Tiger I ve daha sonraları Tiger II panzerlerinden oluşan ağır zırhlı birlikler. Taburun asıl planlanma amaçı
Kaynak: Schwere Panzerabteilung
arasında çok az fark vardı. İngiltere , Japonya ve Amerika , Birinci Dünya Savaşı 'ndan sonra savaş gemisi kadar ağır silahlandırılmışlardır.
Kaynak: Muharebe kruvazörü
Şumel surovo bryanski les (Rusça : Шумел сурово брянский лес / Shumel surovo bryanskiy les; anlam: Bryansk ormanının ağır hırıltısı), Sovyet
Kaynak: Şumel surovo bryanski les
Bununla birlikte ağır yıldızlararası atomlarla etkileşen kozmik ışın protonları da göreceli olarak düşük enerjili karşı proton ve
Kaynak: Zayıf etkileşimli büyük kütleli parçacık
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.